Gelenek ve Geçim Arasında: Bir Köyün Süpürgeyle İmtihanı
Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Gökçeoluk Köyü, yemyeşil yamaçları ve sakin havasıyla Anadolu’nun tipik bir görüntüsünü sunuyor. Ancak bu sessizliğin ve huzurun altında, nesillerdir süren bir el emeğinin, teknolojik rüzgara karşı verdiği sessiz bir mücadele yatıyor. Bir zamanlar, köydeki neredeyse her 100 hanenin tamamına yakını evlerinin önünde, avlularında, gölgeliklerinde süpürge bağlardı. Çıtırdayan sazlardan çıkan sesler, köyün gündelik ezgisiydi. Bugün ise o koro büyük ölçüde sustu. Köyde, bu kadim meslekle geçimini sağlamaya çalışan aile sayısı yaklaşık 20’ye kadar gerilemiş durumda. Üretim rakamları düşse de, süpürgecilik, bu az sayıdaki aile için ekonomik hayat damarını atmaya devam ediyor.
Köy sakinlerinden Fırat, ailesiyle birlikte bu geleneği sürdürenlerden biri. Atölyesi sayılabilecek mütevazı avlusunda, süpürge otlarını maharetli elleriyle bir araya getirirken, mesleğin dününü ve bugününü anlatıyor. “Eskiden her evin önünde bir süpürge tezgahı vardı” diyor ve ekliyor: “Şimdi ise sayılı aile kaldık. Ama gelirimiz hala bu işe bağlı. Köyümüzde toplamda haftalık yaklaşık bin süpürge üretebiliyoruz.” Bu sayı, geçmişin coşkulu üretim temposunun oldukça gerisinde kalsa da, direnenler için hayati bir değer taşıyor.
Üretimin hammaddesi olan süpürge otu (saz), artık Gökçeoluk’ta yetişmiyor. Fırat, bu ihtiyacı çevre köylerden ve bölgelerden temin ettiklerini belirtiyor. Hammaddeden nihai ürüne uzanan zahmetli sürecin ardından, satış için Niksar’daki pazara gidiliyor. “Niksar’daki pazara götürüyoruz” diye açıklıyor Fırat satış stratejisini, “Alıcılar, toptancılar gelip oradan toplu şekilde satın alıyor. Bizim süpürgelerimiz daha sonra Malatya’ya, Samsun’a, Sivas’a, doğu illerine ve Türkiye’nin pek çok farklı bölgesine dağılıyor.” Bu dağıtım ağı, geleneksel ürünün hala bir pazar bulabildiğinin kanıtı. Fırat’ın değerlendirmesi realist: “Talep eskisi kadar yoğun değil, bu inkâr edilemez. Ama mesleğimiz tamamen de bitmiş değil. Hala alıcısı olan, tercih edilen bir ürünüz.”
Konuyu köyün tarihsel ve sosyolojik perspektifinden değerlendiren Gökçeoluk Köyü Muhtarı Mehmet Kaya, süpürge üretiminin köydeki kayıtlı geçmişinin 1953 yılına kadar uzandığını aktarıyor. O yıllardan itibaren köyün kimliğinin bu meslekle özdeşleştiğini vurguluyor. Ancak Kaya, değişimin itici gücünü net bir şekilde işaret ediyor: Elektrikli süpürgelerin yaygınlaşması. Bu teknolojik gelişme, köyün ekonomisini yavaş ama derinden sarsmış. Talepteki belirgin düşüş, doğrudan üretimi ve dolayısıyla insanların geçim kaynaklarını etkilemiş.
Muhtar Kaya, bu ekonomik gerilemenin en acı sonucunun göç olduğunu ifade ediyor. “Süpürgecilik azaldıkça köyde nüfus da azaldı” diyerek özetliyor durumu. Birçok köylü, artık sadece yaz aylarında köye geliyor, kışın ise daha büyük yerleşim yerlerine veya farklı iş imkanlarının olduğu yerlere gidiyor. Bu, köyün sosyal dokusunda da mevsimlik bir boşalmaya ve geleneksel yaşam ritminin sekteye uğramasına neden oluyor.
Ancak hikayenin tamamen karamsar olmadığının da altını çiziyor Mehmet Kaya: “Yine de gelenek tamamen kaybolmadı; üretim devam ediyor.” Bu cümle, köydeki direnişin özünü oluşturuyor. Yaklaşık 20 aile, sadece ekonomik bir faaliyet olarak değil, aynı zamanda atalarından kalan bir kültür mirasını, bir el sanatını yaşatma çabası olarak da bağlıyor süpürge otlarına. Onlar için her süpürge, geçmişle gelecek arasında kurulan somut bir bağ, değişen zamanlara karşı verilen nazik ama kararlı bir cevap niteliğinde.
Gökçeoluk Köyü’nün hikayesi, küreselleşen dünyada yerel ekonomilerin ve geleneksel zanaatların yaşadığı evrensel bir dönüşümün mikroskobik bir yansıması. Elektrikli süpürgelerin vızıltısına karşı, sazların hışırtısıyla direnen bu köy, bir yandan geçim kaygısı taşırken, diğer yandan kültürel hafızayı canlı tutmaya çalışıyor. Üretimin devam etmesi, sadece bir mesleğin değil, bir köyün kolektif belleğinin ve kimliğinin de sürmekte olduğunun en anlamlı ifadesi.