Ekonomi

TOKI şantiyeleri alarm veriyor






TOKİ Şantiyelerinde Derinleşen Kriz: Kaçak İşçilik, Ücret Gaspları ve Hayati Riskler

TOKİ Şantiyelerinde Derinleşen Kriz: Kaçak İşçilik, Ücret Gaspları ve Hayati Riskler

Deprem bölgelerinde hayata geçirilen toplu konut projeleri, iktidarın vaatlerini zamanında yerine getirememesinin gölgesinde kalırken, projelerin temelini oluşturan inşaat şantiyeleri ise ağır ve sistematik sorunlarla boğuşuyor. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından yürütülen bu dev projelerin şantiyeleri, denetimsizlik, kronik ücret ödememe sorunları ve işçi eylemlerinin ardından, şimdi de yaygın kaçak işçi çalıştırma iddialarıyla sarsılıyor. Sendika temsilcileri, bu sorunların sadece işçi hakları ihlali değil, aynı zamanda derin bir yönetişim ve insani kriz olduğuna dikkat çekiyor.

“En Fazla Kaçak İşçi TOKİ Şantiyelerinde”: Çocuk İşçiler ve Göçmen İşçi Sömürüsü

Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut, durumun vahametini net ifadelerle ortaya koyuyor: “TOKİ şantiyelerinde iş güvenliği sorunu, daha da beter bir noktaya geldi. Ücretini 2-3 aydan önce alan işçi yok. Kaçak göçmen işçi bile var TOKİ şantiyesinde.” Karabulut’a göre, bağımsız kurumlar tarafından yapılacak herhangi bir denetim, gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya dökecek: “Denetim yapılırsa kaçak işçi görülür. Hatta en fazla kaçak işçi TOKİ’nin şantiyelerinde.”

Bu iddialar, İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası Başkanı Hasan Kırlangıç’ın açıklamalarıyla daha da somutlaşıyor. Kırlangıç, deprem bölgesi şantiyelerinde 18 yaşından küçük çocukların sigortasız çalıştırılmasının yaygınlaştığını vurguluyor. Sorun sadece çocuk işçilerle de sınırlı değil. Karabulut, şantiyelerde İranlı, Pakistanlı, Mısırlı ve Cezayirli kaçak işçilerin bulunduğunu belirterek, taşeron firmaların kendilerini “dokunulmaz” hissettikleri eleştirisini yapıyor. Bu durum, kayıt dışı ekonominin ve insan sömürüsünün devlet eliyle yürütülen en hayati projelerin kalbine kadar nasıl nüfuz ettiğini gözler önüne seriyor.

Ücret Gasbı ve “Taşeronun Taşeronu” Kısır Döngüsü

Kaçak işçilik ve çocuk işçi çalıştırmanın yanı sıra, şantiyelerdeki en yakıcı sorunlardan biri de düzenli olarak ödenmeyen ücretler. Hasan Kırlangıç, sorunun kaynağını karmaşık taşeron zincirlerine işaret ederek açıklıyor: “X firma işi TOKİ’den alıyor, belli işleri başka firmaya devrediyor, o da başka firmaya veriyor, taşeronun taşeronu yani…” Bu hiyerarşik yapı, sorumluluğu bulanıklaştırıyor ve işçilerin mağduriyetine zemin hazırlıyor. Ana firmalar, “Hak edişi alamadık” gerekçesini öne sürerek işçi ücretlerini ödemeyi geciktiriyor veya tamamen reddediyor. Kırlangıç’ın ifadesiyle, “İpin ucu TOKİ’ye kadar gidiyor,” ancak bu sorumluluk zinciri işçiye ulaşan adaleti sağlamaktan uzak kalıyor.

Kuralsızlık Cenneti: İş Sağlığı ve Güvenliği Hiçe Sayılıyor

Özgür Karabulut, ülke ekonomisini canlandırmak için inşaat sektörüne bel bağlanırken, şantiyelerdeki gerçekliğin “kuralsızlık ve yetkisizlik” olduğunu vurguluyor. Pek çok şantiyede iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin tamamen göz ardı edildiğini belirten Karabulut, bu ihmallerin trajik sonuçlarını istatistiklerle destekliyor. İş Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi verileri, Türkiye’de inşaat sektörünün nasıl bir “ölüm sektörüne” dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Son 13 yılda çalışırken hayatını kaybeden inşaat işçisi sayısı en az 5.130’u bulmuş durumda. Daha da çarpıcı olanı, en fazla ölümün yaşandığı yılın 2024 olması; bu yıl içinde 482 işçi hayatını kaybetti.

Karabulut, “Türkiye inşaatla büyüyor diye övünüyorlar doğru, bazılarının kasaları doluyor ama şantiyeleri, işçinin canını kimse umursamıyor” sözleriyle bu acı tabloya isyan ediyor. İş güvenliği kültürünün yokluğunu, İstanbul Finans Merkezi inşaatında yaşanan iki ayrı konteyner yangını örneğiyle anlatıyor. Aynı sahada, bir firmanın konteynerinde çıkan yangında iki işçi hayatını kaybederken, yanı başındaki başka bir firmanın konteynerinde çıkan yangın yayılmamış. Karabulut’a göre sebep basit: “Çünkü yanmaz malzeme kullanmış. İşçisini de kendisini de düşünüyor. Diğeri yönetmeliğe uymuyor.” Bu örnek, uygulamanın firmaların insafına bırakıldığını ve denetim mekanizmalarının işlemediğini gösteriyor.

Patlamaya Hazır Sosyal Gerilim: Eylemler Artabilir

Tüm bu biriken sorunlar, şantiyelerde sosyal gerilimi tırmandırıyor. Sendika temsilcileri, konutların teslim tarihleri yaklaştıkça, ödemelerde yaşanan gecikmelerin daha da artabileceği ve bunun bireysel ve kitlesel işçi eylemlerini tetikleyebileceği uyarısında bulunuyor. Özgür Karabulut, “Neredeyse tüm deprem kentlerindeki şantiyelerde işçi eylemleri oldu. Sorunlar devam ederse bu eylemler artar” diyor. Hakkını alamayan işçilerin ya şantiyede eyleme çıktığını ya da Ankara’ya giderek seslerini duyurmaya çalıştığını aktarıyor.

Hasan Kırlangıç ise sektördeki değişimi şu sözlerle özetliyor: “Önceki senelerde inşaat işçilerinin bu kadar sık eylem yaptığına tanık olmazdık. Artık sorunlar öyle derinleşti ki sendikalı işçi de eylemde sendikasız işçi de.” Bu ifade, sorunun artık örgütlü-örgütsüz tüm işçileri birleştiren ortak bir mağduriyet noktasına evrildiğini gösteriyor.

Nitelikli İşçi Eksikliği ve Sektörel Çöküş Riski

Yaşananlar sadece etik ve hukuki bir kriz değil, aynı zamanda projelerin kalitesi ve sürdürülebilirliği açısından da büyük risk taşıyor. Özgür Karabulut, şantiyelerin sadece vasıfsız iş gücü bulabildiğini, ancak “sadece beton dikmekle” işin bitmeyeceğini vurguluyor. “İnce işçiliğe geçildiğinde deprem bölgesinde sıkıntılar artacak. Şantiyeler ekip bulmakta zorlanıyor” uyarısı yapıyor. Bu durum, aceleye getirilen, kayıt dışı ve güvencesiz işçilikle inşa edilen konutların gelecekteki yapısal güvenliği konusunda da endişe uyandırıyor.

Sonuç olarak, TOKİ şantiyelerinde yaşananlar, deprem sonrası yeniden inşa sürecinin sadece fiziksel değil, sosyal ve ahlaki temellerinin de ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koyuyor. Kaçak ve çocuk işçi çalıştırma, sistematik ücret gaspı, ölümlere varan iş güvenliği ihlalleri ve artan sosyal huzursuzluk, sadece inşaat sektörünü değil, toplumsal rehabilitasyon vaadinin kendisini de tehdit ediyor. Sendikaların acil ve bağımsız denetim çağrısı, bu karanlık tabloyu aydınlatmak için atılması gereken ilk adım olarak öne çıkıyor.


İlgili Haberler

Limak İskoçya’da güvenliğe takıldı

haberci

İspanya’da 30 yıl sonra görülen domuz gribi domuz eti ihracatını vurdu

haberci

Hatay’da depremzede kadın girişimciler ürünlerini festivalde sergiledi

haberci

Yorum Bırakın

Bu web sitesi deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası