Yapay Zeka Çağında Telif Hukuku: Bir Çocuğun “Hikaye Dokuyucu”su ve Geleceğin Fikri Mülkiyet Krizi
Jonathan Menkes, kariyerini fikri mülkiyet haklarını korumaya adamış, ABD’li saygın bir avukat. Mesleği gereği, telif hakkı ihlallerini önlemek için mücadele eden, karmaşık lisans anlaşmaları üzerine çalışan ve markaların dijital dünyadaki varlığını güvence altına almaya çalışan bir isim. Ancak geçtiğimiz hafta sonu, evinin oturma odasında, kendi mesleki alanının geleceğine dair en somut ve kişisel uyarıyı aldı. Bu uyarıyı veren ise, henüz kod yazmayı bile bilmeyen küçük oğluydu.
Çocuk, Google’ın AI Studio adlı erişilebilir yapay zeka geliştirme platformunu kullanarak, “Bedtime Story Weaver” (Yatmadan Önce Hikaye Dokuyucu) adını verdiği tamamen işlevsel ve etkileşimli bir web sitesi yarattı. Site, kullanıcıdan basit bir form aracılığıyla; hikayenin kahramanlarının yaşını, tercih edilen temayı (macera, bilimkurgu, fantazi gibi), karakter isimlerini ve hikayenin genel tonunu (komik, gizemli, heyecanlı) soruyor. Ardından, bu girdileri işleyen yapay zeka, saniyeler içinde özgün bir metin ve bu metne uygun, görsel olarak tutarlı bir illüstrasyon üretiyor.
İlk denemeler masumane ve yaratıcıydı. Çocuk, kendi hayal gücünden çıkan karakterlerle hikayeler oluşturdu. Ancak süreç, kaçınılmaz olarak, popüler kültür ikonlarına yöneldi. Bir sonraki adımda, küçük çocuk, siteye Sonic the Hedgehog ile Super Mario‘nun birlikte bir maceraya atıldığı bir hikaye yazdırdı. Yapay zeka, bu talimatı harfiyen yerine getirdi ve Sega’nın tüylü mavi kahramanı ile Nintendo’nun tesisatçı şampiyonunu aynı karede buluşturan, profesyonelce görünen bir dijital görsel üretti. İşte o an, babası avukat Menkes için alarm zilleri çalmaya başladı.
Menkes, yaşadığı bu şaşkınlık ve endişeyi bir blog yazısına döktü ve ardından teknoloji gazetesi The Register‘a açıklamalarda bulundu. Ona göre bu küçük ev deneyi, fikri mülkiyet sahipleri ve markalar için geleceğin en büyük tehdidinin habercisi niteliğinde. Artık, herhangi bir karakteri veya markayı, hak sahibinden izin almadan, tamamen yeni ve özgün görünümlü sahnelerin içine yerleştirmek, sadece birkaç saniye ve birkaç kelimelik bir komut gerektiriyor.
Menkes, endişelerin sadece OpenAI’nin metinden videoya dönüşüm aracı Sora ile sınırlı olmadığının altını çiziyor. Benzer sorunların, Google’ın sunduğu araçlarda da bariz bir şekilde ortaya çıkmaya başladığını vurguluyor. Daha da çarpıcı olan, ihlalin kasıtsız bile gerçekleşebilmesi. Menkes, “tarafsız” gibi görünen komutların – örneğin “video oyunu tesisatçısı” – bile, doğrudan Mario’yu çağrıştıran ve onun görsel kimliğini taklit eden görseller üretebildiğini belirtiyor. Bu, mevcut içerik filtreleme ve ihlal tespit sistemlerinin bu yeni nesil, dinamik ve bağlama duyarlı ihlal biçimlerini yakalamakta yetersiz kaldığı anlamına geliyor.
Peki sektör bu tsunamiye nasıl hazırlanıyor? Menkes’e göre markalar ve telif hakkı sahipleri, internette taklit ve ihlalleri takip etmek için çok daha agresif, otomatik ve sürekli çalışan sistemlere yatırım yapmak zorunda kalacak. Günümüzde kullanılan manuel şikayet sistemleri ve basit botlar, yapay zeka tarafından anlık olarak üretilen ve yayılan içerik seli karşısında tamamen etkisiz hale gelebilir.
Öte yandan, yapay zeka şirketleri de çözüm arayışında. OpenAI ve Disney gibi devler, telif hakkı sahiplerinin karakterlerini ve eserlerini kontrollü bir şekilde kullanarak gelir elde edebilecekleri, “lisanlı” yapay zeka modelleri üzerinde denemeler yapıyor. Ancak Menkes, tüm bu iyi niyetli girişimlerin, önümüzdeki on yılda mahkeme salonlarını meşgul edecek devasa hukuki sorunların sadece ilk adımları olduğu görüşünde.
Gelecek öngörüleri daha da karmaşık bir tablo çiziyor: İçerik kaldırma (takedown) prosedürleri, hız ve hacim nedeniyle kökten yeniden tasarlanmak zorunda kalacak. Yeni çıkarılacak yasalar, sorumluluğun bir kısmını doğrudan yapay zeka modeli geliştiricilerine ve platform sağlayıcılarına kaydırabilir. Buna rağmen, milyarlarca dolarlık tazminat talepli, nesilleri etkileyecek davaların on yıllarca sürmesi bekleniyor. Hukuk, teknolojinin gerisinde kalmaya mahkum gibi görünse de, kaçınılmaz bir evrim geçirecek.
Menkes, son sözlerinde durumu özetliyor: “Telif hukuku, bu teknoloji karşısında kaçınılmaz şekilde evrilecek ama nasıl olacağını kestirmek çok zor.” Bir hafta sonu projesi olarak başlayan “Bedtime Story Weaver”, aslında hepimizin içine doğduğu yeni dijital çağın temel çelişkisini gözler önüne seriyor: Sınırsız yaratıcılık potansiyeli ile köklü fikri mülkiyet hakları arasındaki tarihi gerilim, artık herkesin erişebileceği bir araçla, evlerimizin içine kadar girdi. Jonathan Menkes ve oğlunun hikayesi, bu büyük hukuki ve etik tartışmanın sadece ilk perdesi.
Sonuç olarak, yapay zeka sadece işleri otomatikleştiren bir araç olmaktan çıkıp, hukuk sistemlerini, yaratıcı endüstrileri ve etik sınırları doğrudan test eden bir güç haline geldi. Bir çocuğun masumane keşfi, dünya çapında avukatlar, şirket yöneticileri ve politikacılar için acil bir eylem çağrısı niteliğinde. Geleceğin dijital dünyasını şekillendirecek kurallar, tam da şu anda, benzeri deneyimlerin ve bunlara verilecek tepkilerin üzerine inşa ediliyor.