Ender Bir An: Nesli Tükenme Tehlikesindeki Türk Semenderi, Şehirde Objektiflere Yakalandı
Doğa koruma camiasını heyecanlandıran bir görüntü, öncelikli koruma altında bulunan nadir bir türün, şehir yaşamının kıyısında varlığını sürdürdüğünü ortaya koydu. Türkiye’nin biyolojik hazinelerinden biri olan sarı benekli semender, beklenmedik bir ortamda belirerek hem şaşkınlık yarattı hem de umut aşıladı.
Cumhurlu Mahallesi’nde sıradan bir gün, olağanüstü bir keşfe sahne oldu. Bir mahalle sakininin gözüne çarpan küçük, kıpır kıpır bir canlı, anında cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. Görüntülenen bu gizemli misafirin, halk arasında “Türk semenderi” ya da “şeritli semender” olarak bilinen, bilimsel adıyla Lyciasalamandra luschani olduğu ortaya çıktı. Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) Kırmızı Listesi’nde nesli tükenme tehlikesi altında kategorisinde yer alan bu tür, Türkiye’de yasal olarak kesin koruma altında bulunuyor.
Özellikleri: Sırtında göz alıcı sarı veya turuncu benekler ve şeritler taşıyan, genellikle koyu tonlarda bir deriye sahip olan bu canlı, 12-14 cm’yi nadiren aşan narin bir yapıya sahiptir. Kuyruklu bir iki yaşamlı (amfibi) olarak dikkat çeker.
Yaşam Alanı: Nemli, taşlık ve ormanlık bölgelerde, özellikle mağara girişlerinde yaşamayı tercih eder. İnsan yerleşimlerine bu denli yakın bir noktada rastlanması ise son derece istisnai bir durumdur.
Tehditler: Habitat kaybı, çevre kirliliği, iklim değişikliği ve bilinçsizce toplanma, bu türün karşı karşıya olduğu en büyük tehlikeler arasında yer alır.
Görüntülerde, sarı benekli semenderin bir evin önündeki kaldırım ile yeşil alan arasında sakin adımlarla dolaştığı, çevreyi keşfettiği görülüyor. Hareketleri ağır ve temkinli olan bu küçük canlı, bir süre etrafı inceledikten sonra, muhtemelen doğal yaşam alanına dönmek üzere, mahallenin daha az aydınlık ve bitki örtüsünün sık olduğu bir köşesine doğru ilerleyerek gözden kayboldu.
Bu sıradışı karşılaşma, uzmanlar için birkaç kritik mesaj barındırıyor. İlk olarak, nesli kritik düzeyde tehlikede olan bir türün, sanılandan daha geniş bir coğrafyaya yayılmış olabileceği ya da habitat parçalanması nedeniyle yeni yaşam alanları arayışında olduğu ihtimali gündeme geliyor. Daha da önemlisi, yerleşim yerlerinin hemen yanı başında bile bu eşsiz biyolojik çeşitliliğin bir parçasının hayatta kalabildiği gerçeği, doğayla bağımızın ne kadar yakın olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Doğa koruma uzmanları, böyle bir durumla karşılaşan bireylerin izlemesi gereken adımları şu şekilde sıralıyor:
- Canlıya kesinlikle müdahale edilmemeli, temas kurulmamalı ve rahatsız edilmekten kaçınılmalı.
- Mümkünse bu tür kayıtlar, canlının kesin koruma altında olduğu vurgulanarak ilgili doğa koruma kuruluşlarına veya Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın il müdürlüklerine ulaştırılmalı.
- Canlının görüldüğü alan, özellikle tarım ilacı kullanımı ve çevre kirliliği açısından titizlikle izlenmeli.
Cumhurlu Mahallesi’nde ortaya çıkan bu küçük misafir, aslında hepimizin eşiğinde varlığını sürdüren doğal dünyanın kırılgan bir yansıması. Onun varlığı, kentleşme ile vahşi yaşam arasındaki sınırların sandığımızdan çok daha ince olduğunu ve biyolojik mirasımızı korumanın, uzak diyarlardaki ormanlardan değil, kendi mahallemizden başladığını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Netice itibarıyla, Türk semenderinin bu kısa ama büyüleyici görüntüsü, çok daha derin bir anlatının yalnızca bir parçası: İnsanın doğayla ilişkisini yeniden şekillendirdiği, türlerin yok oluşunu engellemek için yerel bilincin vazgeçilmez olduğu bir anlatı. Bu nadir kayıt, koruma çalışmaları için kıymetli bir veri sunmanın ötesinde, her birimize, yanı başımızdaki vahşi yaşama karşı taşıdığımız sorumluluğu hatırlatan bir çağrı niteliğinde.