Kars’ta Trafik Paradoksu: 2 Kişiye 1 Araç Düşüyor
TÜİK’in 2025 Sonu Verileri, Türkiye’nin En Küçük Şehirlerinden Birinde Şaşırtıcı Bir Motorizasyon Oranını Ortaya Koydu
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2025 yılının son çeyreğine ait güncel verileri, ülkenin sosyolojik ve ekonomik dinamiklerine dair her zaman olduğu gibi çarpıcı gerçekleri gözler önüne serdi. Bu kez dikkatler, nüfus yoğunluğu düşük illerdeki yaşam pratiklerine çevrildi. Veriler, Doğu Anadolu Bölgesi’nin sınır şehri Kars’ta, beklenmedik düzeyde yüksek bir araç sahipliği oranı olduğunu ortaya koydu.
Merkez nüfusu yaklaşık 100 bin kişi civarında seyreden Kars’ta, Ekim 2025 itibarıyla trafiğe kayıtlı motorlu araç sayısı tam 54 bin 138’e ulaşmış durumda. Yapılan basit bir hesapla, bu rakam, şehir merkezinde yaşayan her iki kişiye neredeyse bir araç düştüğü anlamına geliyor. Bu oran, Türkiye genelindeki birçok büyükşehirle kıyaslandığında bile oldukça yüksek bir motorizasyon seviyesine işaret ediyor.
Bu istatistiki veri, sokaklarda somut bir karşılık buluyor. Kars’ın merkezindeki cadde ve sokaklar, özellikle iş çıkış saatlerinde ve hafta sonlarında, adeta bir otopark alanına dönüşüyor. Vatandaşlar, alışveriş yapmak, bir daireye gitmek veya resmi bir işlem için bile olsa, aracını park edecek bir boşluk bulmak için uzun süreler boyunca tur atmak zorunda kalıyor. Park yeri bulma mücadelesi, gündelik hayatın olağan ve yıpratıcı bir parçası haline gelmiş durumda.
Durum o kadar vahim ki, bazı esnaf ve işyeri sahipleri, müşterilerinin değil, kendilerinin aracını koyabileceği bir alan yaratmak için dükkanlarının önüne duba, varil veya işaret konisi gibi engeller koyma yoluna gidiyor. Bu uygulama, hem yaya erişimini kısıtlıyor hem de kent estetiğini olumsuz etkiliyor. Ayrıca, 2024 yılında bölgede düzenlenen bir ralli şampiyonası, şehrin araç kültürüne ve sürücü potansiyeline dikkat çekmiş, bu yoğunluğun sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir tutkuya da işaret ettiğini göstermişti.
TÜİK verileri, Kars’ın bu yüksek araç sayısının, çevre illerle kıyaslandığında ne denli sıra dışı olduğunu da net bir şekilde ortaya koyuyor. Kars, coğrafi ve nüfus olarak benzer özellikler gösterdiği komşu illerden, araç sayısı açısından açık ara ayrılıyor. Bu durum, sorunun sadece nüfusla açıklanamayacağını, ekonomik faaliyetler, ulaşım altyapısı, toplu taşıma alternatiflerinin yetersizliği ve bölgesel ticaret merkezi olma özelliği gibi daha karmaşık dinamiklerle ilişkili olduğunu düşündürüyor.
Bölgedeki araç sayılarının genel tablosu şu şekilde:
| İl | Tahmini Merkez Nüfusu (2025) | Trafiğe Kayıtlı Araç Sayısı (Ekim 2025) | Yaklaşık Kişi Başına Araç Oranı |
|---|---|---|---|
| Kars | ~100.000 | 54.138 | ~2 kişiye 1 araç |
| Ardahan | ~25.000 | ~12.000 | ~2 kişiye 1 araç |
| Iğdır | ~85.000 | ~35.000 | ~2.4 kişiye 1 araç |
| Ağrı | ~120.000 | ~48.000 | ~2.5 kişiye 1 araç |
Tablo incelendiğinde, Ardahan’ın da benzer bir orana sahip olduğu görülse de, mutlak araç sayısı Kars’ın çok altında kalıyor. Iğdır ve Ağrı gibi daha yüksek merkez nüfusuna sahip illerde ise kişi başına düşen araç oranının Kars’a kıyasla daha düşük olduğu dikkat çekiyor.
Kars’taki sürücüler ve yerel yönetim, bu yoğunluğun yarattığı iki temel sorunla boğuşuyor: sıkışık trafik ve kronik otopark sıkıntısı. Dar ve tarihi dokunun hakim olduğu bazı caddeler, bu kadar çok aracı taşımakta zorlanıyor. Vatandaşlar, yerel yönetimlerden, katlı otoparkların sayısının artırılması, toplu taşımanın cazip hale getirilmesi, park yönetim sistemlerinin akıllı hale gelmesi ve trafik akışını rahatlatacak alternatif güzergâhların oluşturulması gibi kalıcı ve sürdürülebilir çözümler bekliyor.
Sonuç olarak, Kars özelinde ortaya çıkan bu tablo, Türkiye’deki kentleşme ve ulaşım politikalarına dair önemli bir örnek teşkil ediyor. Nüfus büyüklüğüne bakılmaksızın, bir kentteki araç sayısının, yaşam kalitesini doğrudan etkileyen temel bir parametre haline geldiği görülüyor. Kars’ın deneyimi, diğer benzer ölçekteki şehirler için de, planlamanın sadece konut ve yeşil alan değil, aynı zamanda hareketlilik ve park alanları üzerine de yapılması gerektiğine dair önemli bir uyarı niteliği taşıyor. 2025 yılı sonları itibarıyla bu veriler, sadece bir istatistikten öte, bir kentin geleceğini şekillendirecek ulaşım stratejilerinin aciliyetini vurguluyor.