Dünya

İsrail’le görüşme kararı Lübnan’da kriz yarattı






Lübnan-İsrail Görüşmelerinde Tarihi Adım: Sivil Temsilciler Devrede

Lübnan-İsrail Görüşmelerinde Tarihi Bir Dönüm Noktası: İlk Kez Sivil Temsilciler Masada

Ortadoğu’nun en uzun ve en karmaşık düşmanlıklarından birinde, diplomatik bir sayfa sessiz sedasız çevrildi. Çarşamba günü, İsrail ve Lübnan, ateşkesi denetleyen askeri komiteye ilk kez sivil temsilciler göndererek, bölgesel dengeleri etkileyebilecek nitelikte bir adım attı. Bu hamle, yalnızca teknik bir genişleme değil, aynı zamanda ABD’nin uzun süredir ısrarla talep ettiği ve Trump yönetiminin bölge barış planıyla uyumlu görülen bir “siyasi açılım” olarak yorumlanıyor. Tarafların resmi olarak savaş halinde olduğu düşünüldüğünde, sivil yetkililer düzeyindeki bu doğrudan temas, onlarca yıllık bir tabunun kırılması anlamına geliyor.

Lübnan’dan Tarihi Açıklama: “Geri Dönüşü Yok”

Lübnan’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki temsilcisi Amal Mudallali, dünya kamuoyuna yaptığı açıklamada, ülkesinin attığı bu adımın arkasında durduğunu net bir dille ifade etti. Mudallali, Lübnan’ın “İsrail ile müzakere seçeneğini benimsediğini ve bunun geri dönüşü olmadığını” vurgulayarak, uzlaşmaz görünen pozisyonunda bir esneme olduğunu gösterdi. Bu ifade, sadece mevcut görüşmelere değil, potansiyel olarak gelecekteki daha kapsamlı diyaloglara da kapı aralıyor.

Mudallali, müzakerelerin somut hedeflerini de sıraladı. Buna göre Lübnan’ın masadaki beklentileri şunlardan oluşuyor: İsrail’in Lübnan topraklarındaki “düşmanca eylemlerinin” derhal durdurulması, tarafların elindeki esirlerin iadesi, İsrail’in işgal altında tuttuğu iddia edilen sınır bölgelerinden çekilmesi için bir takvimin belirlenmesi ve iki ülke arasındaki tartışmalı sınır çizgisi olan Mavi Hat üzerindeki ihtilaflı noktaların nihai çözüme kavuşturulması. Bu liste, Lübnan’ın görüşmelerden beklentisinin basit bir güvenlik düzenlemesinin ötesine geçtiğini, toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarını da kapsadığını ortaya koyuyor.

Hizbullah’tan Sert Tepki: “Yanlış Karar ve Anlamsız Taviz”

Ancak bu tarihi adım, Lübnan iç siyasetinde derin bir kırılma yarattı. Ülkenin en güçlü silahlı grubu ve İsrail’e karşı mücadelenin sembolü olan Hizbullah, görüşmelerin kapsamının genişletilmesini şiddetle eleştirdi. Örgütün Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, yaptığı açıklamada, sivil bir temsilcinin komiteye gönderilmesini “yanlış bir karar” olarak nitelendirdi ve hükümeti bu kararını acilen gözden geçirmeye çağırdı.

Kasım’ın eleştirileri oldukça keskindi: “Bu, düşmana hiçbir şey kazandırmadan verilen bir tavizdir. İsrail’in saldırılarını veya tutumunu değiştirmeyecektir.” ifadelerini kullandı. Bu tepki, Lübnan’ın kırılgan koalisyon hükümeti içindeki derin fay hatlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Hizbullah’ın bu tutumu, sivil otoritenin diplomatik inisiyatif almasına yönelik bir meydan okuma olarak okunurken, Başbakan Hassan Diyab’ın hükümetinin önümüzdeki süreçte hem dışarıda İsrail’le, hem de içeride Hizbullah’la müzakere etmek zorunda kalabileceğine işaret ediyor.

70 Yıllık Düşmanlık ve Nadir Bir Temas

Bu gelişmenin önemi, tarafların tarihsel arka planı düşünüldüğünde daha net anlaşılıyor. Lübnan ve İsrail, 1948’deki Arap-İsrail Savaşı’ndan bu yana, yani 70 yılı aşkın bir süredir resmen savaş halinde ve birbirini tanımıyor. Bu nedenle, iki tarafın sivil yetkililer düzeyinde, ABD’nin arabuluculuğunda da olsa doğrudan görüşmesi, son derece nadir ve önemli bir diplomatik gelişme. İlişkiler genellikle Birleşmiş Milletler veya üçüncü ülkeler aracılığıyla, dolaylı ve sonuçsuz temaslarla sınırlı kalmıştı.

Taraflar, son bir yıldır, ABD’nin başkanlık ettiği bir askeri komite aracılığıyla, Ekim 2024’te sona eren ve bir yılı aşkın süren şiddetli sınır çatışmalarını durduran ateşkesin uygulanmasını takip ediyordu. Ancak bu süreç sorunsuz ilerlemedi. İsrail, Hizbullah’ın ateşkesi ihlal ederek yeniden silahlandığını ve konumlarını güçlendirdiğini iddia ederek, Lübnan’daki hedeflere yönelik hava saldırılarını sürdürdü. Lübnan tarafı ise bu saldırıları ve İsrail’in güney Lübnan’daki bazı sınır bölgelerinde varlığını sürdürmesini, ateşkesin açık ihlali olarak nitelendiriyor. İşte bu güvensizlik ve karşılıklı ihlal iddiaları ortamında, görüşmelerin sivil bir boyuta taşınması, kalıcı bir sükunet sağlamak için daha kapsamlı bir siyasi çerçeve arayışının göstergesi.

Bölgesel Dengeler ve ABD’nin Rolü

Uzmanlar, bu hamlenin arkasında güçlü bir ABD diplomatik baskısı olduğuna dikkat çekiyor. Trump yönetimi, “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırılan Orta Doğu barış planı çerçevesinde, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesini (Abraham Anlaşmaları) teşvik etmişti. Lübnan-İsrail hattındaki bu sivil temas genişlemesi, bu stratejinin bir uzantısı olarak görülüyor. Ancak, Lübnan’ın iç dinamikleri, özellikle de Hizbullah’ın etkisi, bu sürecin İsrail’in diğer bazı Arap komşularıyla olduğu kadar hızlı ve sorunsuz ilerleyemeyeceğini gösteriyor.

Sonuç olarak, Çarşamba günü atılan bu adım, 70 yıllık bir düşmanlık tarihinde küçük ama sembolik açıdan devasa bir adım. Hem bölgesel bir güç merkezi olan ABD’nin diplomasisi, hem de tarafların belki de yıpratıcı çatışma döngüsünden çıkış arayışı bu gelişmeyi tetiklemiş görünüyor. Önümüzdeki günlerde, Lübnan hükümetinin Hizbullah’ın baskısına nasıl yanıt vereceği, İsrail’in sivil temsilcilerle diyaloğu ne ölçüde somut tavizlere dönüştüreceği ve ABD’nin bu süreci ne kadar aktif yöneteceği, Ortadoğu’nun bu hassas sınır hattında kalıcı barışın ilk kırılgan filizlerinin yeşerip yeşermeyeceğini belirleyecek.


İlgili Haberler

AB’den Ukrayna’ya iki seçenekli finansal destek planı

haberci

Fransız gazeteciler İsrail’e dava açtı

haberci

Moda devi Prada, Versace’yi satın aldı

haberci

Yorum Bırakın

Bu web sitesi deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası