Nem ve Isı Stresi: İklim Değişikliğinin Hamileler ve Çocuklar Üzerindeki Sinsi Tehdidi
Science Advances dergisinde yayımlanan öncü bir çalışma, yüksek nemin, sıcaklıktan bağımsız olarak, nesiller boyunca yankılanacak sağlık krizlerine yol açabileceğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
İklim değişikliği dendiğinde zihinlerde ilk olarak artan sıcaklıklar ve eriyen buzullar canlanıyor. Ancak Science Advances dergisinde yayımlanan çığır açıcı bir araştırma, genellikle göz ardı edilen, fakat sıcaklık kadar ölümcül bir tehdide işaret ediyor: nem. Bu çalışma, yüksek nemin insan vücudunun termoregülasyon mekanizmasını nasıl çökerttiğini ve özellikle hamile kadınlar ile henüz doğmamış çocuklar üzerinde nasıl kalıcı, yıkıcı etkiler bıraktığını gözler önüne seriyor.
İnsan bedeni, aşırı sıcaklarda terleyerek ve bu terin buharlaşmasıyla kendini soğutur. Ancak havadaki nem oranı yükseldiğinde, bu doğal savunma mekanizması işlevsiz hale gelir. Nemle ağırlaşmış hava, su buharıyla doyduğundan ter buharlaşamaz. Bu durum, vücudun ürettiği ısıyı dışarı atmasını engeller ve iç sıcaklık tehlikeli seviyelere ulaşır. İşte bu ölümcül döngü, araştırmacıların dikkat çektiği “ısı stresi” olarak tanımlanıyor.
Araştırmanın baş yazarı Katie McMahon, tehdidin yalnızca kavurucu sıcaklıklarla sınırlı olmadığını vurguluyor. McMahon, “Düşük sıcaklıklarda bile yüksek nem, ısı stresini tetikleyebilir” diyerek, risk algımızı kökten değiştiren bir uyarıda bulunuyor. Bu tehditten en ağır şekilde etkilenen grupların başında ise hamile kadınlar yer alıyor. Gebelik sürecindeki hormonal dalgalanmalar ve taşınan ek yük, vücudun ısı düzenleme kapasitesini zorlayarak anne adaylarını ısı stresine karşı savunmasız bırakıyor.
Isı stresinin gebelik üzerindeki en vahim sonuçlarından biri, gebeliğin son evrelerinde erken doğumu tetiklemesi. Erken doğum, bebekte ömür boyu sürebilecek gelişim bozuklukları, kronik sağlık sorunları ve bilişsel yetersizlik risklerini beraberinde getiriyor. Araştırma ekibi, bu etkileri somutlaştırmak adına, 5 yaş altı çocuklarda sağlık ve beslenme durumunun kritik bir göstergesi olan boy-yaş oranını derinlemesine inceledi.
Elde edilen bulgular sarsıcı: Anneleri hamileliklerinin her üç döneminde (trimester) hem yüksek sıcaklığa hem de yüksek neme maruz kalan çocukların, yaşıtlarına oranla ortalama %13 daha kısa olduğu belirlendi. Bu durum, yetersiz beslenme ve sağlık sorunlarının bir yansıması olan “bodurluk” olarak tanımlanıyor. Karşılaştırma yapıldığında, yalnızca yüksek sıcaklığa (nem olmaksızın) maruz kalan annelerin çocuklarında bu oran yalnızca %1 seviyesinde kaldı. Bu çarpıcı veri, nemin tek başına ne denli yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Çalışma, özellikle iklim değişikliğinin sert etkilerini şimdiden derinden yaşayan Güney Asya bölgesindeki hamile kadınlar üzerinde yürütüldü. Geleceğe yönelik projeksiyonlar ise durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor: Eğer sera gazı emisyonları mevcut hızda artmaya devam ederse, sadece Güney Asya’da 2050 yılına dek yaklaşık 3,5 milyon çocuğun ısı ve nem kaynaklı bodurluk riskiyle karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor. Bu, bölgenin gelecek nesilleri için devasa bir halk sağlığı felaketinin habercisi.
Katie McMahon, bulguları yorumlarken, iklim değişikliği ve aşırı hava olaylarının etkilerinin yalnızca ani ölümlerle ölçülmemesi gerektiğini vurguluyor. “Aşırı hava koşulları, öldürdüğünden katbekat fazla insanı etkiliyor” diyen McMahon, ısı stresi gibi uzun vadeli, kronik ve nesiller arası sağlık tehditlerinin asla göz ardı edilmemesi gerektiğini haykırıyor.
Bu uyarılar boşuna değil. 2023 yazında Avrupa’yı kasıp kavuran sıcak hava dalgaları sırasında yaklaşık 24 bin 400 kişi yaşamını yitirdi. Bilim insanlarının gerçekleştirdiği detaylı analizler, bu trajik ölümlerin 16 bin 500’ünün, insan faaliyetlerinden kaynaklanan küresel ısınma olmasaydı asla gerçekleşmeyeceğini ortaya koydu. Bu rakamlar, iklim krizinin artık uzak bir tehdit değil, somut ve ölümcül bir gerçeklik olduğunu acı bir şekilde yüzümüze vuruyor.
Araştırmacılar, en iyimser senaryoda dahi, küresel ısınmanın Paris Anlaşması hedefi olan 2°C ile sınırlandırılsa bile, Güney Asya gibi bölgelerin her yıl ölümcül sıcaklık ve nem kombinasyonlarıyla boğuşacağını öngörüyor. Bu durum, uyum sağlama ve koruyucu önlemlerin alınmasının ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bu makale, Science Advances dergisinde yayımlanan “The effects of heat and humidity on pregnancy outcomes in South Asia” başlıklı bilimsel çalışma ve ilgili kamuoyu verilerinden yola çıkılarak hazırlanmıştır. İçerik, genişletilmiş, derinleştirilmiş ve bağlamsal bir çerçeveye oturtulmuştur.