ABD Yüksek Mahkemesi’nin Kritik Duruşu: Trump’ın Görevden Alma Yetkisi ve Fed’in Bağımsızlığı Arasında Bir İnce Çizgi
Washington’da, Amerikan siyasi ve ekonomik sisteminin temel direklerinden birini oluşturan bağımsız kurulların geleceğini belirleyecek tarihi bir hukuki mücadele yaşanıyor. ABD Yüksek Mahkemesi’nin muhafazakar çoğunluğu, eski Başkan Donald Trump’ın, Kongre tarafından özel güvencelerle korunan bazı federal kurum yöneticilerini görevden alma girişimlerine yeşil ışık yakmaya hazırlanıyor gibi görünüyor. Ancak, bu geniş yetki tanıma eğiliminin önünde, Amerikan ekonomisinin kalbi olarak görülen Federal Rezerv’in (Fed) benzersiz statüsü ve korunması gereken bağımsızlığı gibi kritik bir engel bulunuyor. Yargıçlar, Fed söz konusu olduğunda, diğer kurumlara kıyasla çok daha temkinli ve ayrıştırıcı bir tutum sergiliyor.
Lisa Cook Davası: Fed’in Bağımsızlığına Yönelik Doğrudan Tehdit
Geçtiğimiz ağustos ayında, Donald Trump’ın, Fed Yönetim Kurulu Üyesi Lisa Cook’u görevden alma niyetini açıklaması, Washington’da siyasi ve finansal çevrelerde şok dalgaları yarattı. Bu hamle, sadece bir yöneticinin pozisyonuyla ilgili basit bir idari karar olmanın çok ötesinde, Fed’in uzun yıllardır titizlikle korunan operasyonel bağımsızlığına yönelik doğrudan ve ciddi bir meydan okuma olarak algılandı. Cook’un görev süresi 2038 yılına kadar devam ediyor ve bu tür atamalar, geleneksel olarak, başkanların kısa vadeli siyasi çıkarlarından uzak, uzun vadeli ekonomik istikrarı gözetecek şekilde tasarlanmıştır. Bu davaya ilişkin temyiz duruşmasının 21 Ocak’ta Yüksek Mahkeme’de ele alınacak olması, kararın sadece Cook’un kariyerini değil, aynı zamanda merkez bankacılığında siyasi müdahalenin sınırlarını da belirleyecek olması nedeniyle büyük önem taşıyor.
FTC Davasındaki Sinyaller: Başkana Geniş Yetki Yolu Açılıyor
Mahkemenin genel eğilimine dair en net ipuçları, Federal Ticaret Komisyonu (FTC) üyesi Rebecca Slaughter’ın görevden alınmasına ilişkin paralel davada ortaya çıkıyor. Yargıçların bu dosyadaki soru ve yorumlarından, Trump’ın, Kongre’nin “sebep gösterme” şartına bağlı olarak görevden alınamayacaklarını belirttiği kurum üyelerini bile, bu şartı aşarak görevden alma yetkisinin olduğu yönünde güçlü sinyaller alınıyor. Hukuk gözlemcileri, bu davada çıkması beklenen olası bir kararın, başkanın yürütme yetkilerini genişleterek, bağımsız kurumlar üzerindeki siyasi kontrolü ve etkiyi benzeri görülmemiş ölçüde artırabileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Bu durum, tüketici korumasından iletişim düzenlemelerine kadar birçok alanda faaliyet gösteren diğer bağımsız kurullar için de tehlikeli bir emsal oluşturabilir.
Fed İstisnası: Mahkeme Neden Daha Temkinli?
Ancak, Yüksek Mahkeme’nin Fed konusundaki dilinde ve sorgulamasında belirgin bir farklılık dikkat çekiyor. Yargıçlar, özellikle Fed’in yapısal ve işlevsel olarak FTC gibi diğer bağımsız kurumlardan çok daha farklı bir role sahip olduğuna dikkat çekiyor. Mahkemenin geçmiş içtihatları incelendiğinde, para politikası kararlarının (faiz oranları, parasal genişleme vb.) kısa vadeli siyasi baskılardan ve seçim döngülerinden uzak, tamamen ekonomik gerekçelerle alınmasının hayati önemi sürekli vurgulanmıştır. Fed’in bağımsızlığı, enflasyon kontrolü, finansal istikrar ve doların güvenilirliği için olmazsa olmaz bir prensip olarak görülüyor. Bir başkanın, kendisine ters düşen para politikası kararları nedeniyle bir Fed üyesini görevden alabilmesi, bu temel ilkeyi kökünden sarsacak bir adım olarak değerlendiriliyor.
Hukukçuların Beklentisi: İki Kademeli Bir Yaklaşım
Anayasa hukuku uzmanları ve bu davaları yakından takip eden gözlemciler, Yüksek Mahkemesi’nin büyük olasılıkla iki kademeli bir karara imza atacağını öngörüyor. İlk aşamada, mahkemenin muhafazakar kanadı, başkanın yürütme yetkisini genişleterek, FTC benzeri bazı kurumlar için Trump’a geniş bir görevden alma yetkisi tanıyabilir. Ancak ikinci ve daha kritik aşamada, Fed için ayrı ve özel bir istisna getirilmesinin güçlü bir ihtimal olduğu belirtiliyor. Bu yaklaşım, mahkemenin, anayasal yetkilerin dengelenmesi ile ulusal ekonominin istikrarını koruma gerekliliği arasında ince bir denge kurmaya çalıştığını gösteriyor. Fed’in, yüz yılı aşkın süredir inşa edilen ve 1970’lerin enflasyon krizinden 2008 finansal çöküşüne kadar birçok sınavdan başarıyla çıkan operasyonel bağımsızlık zırhını muhafaza etmek, mahkemenin öncelikli hedeflerinden biri gibi görünüyor.
Sonuç olarak, ocak ayındaki duruşmalar ve ardından gelecek nihai karar, sadece Lisa Cook’un görevinin akıbetini değil, aynı zamanda ABD’de demokrasi, teknokrasi ve yürütme erki arasındaki ilişkinin gelecek yıllardaki çerçevesini de çizecek. Fed’in bağımsızlığının bu hukuki saldırıya karşı ne ölçüde korunabileceği, küresel finansal piyasaların da yakından izlediği, tarihi öneme sahip bir anayasal kavşakta olunduğunu gösteriyor.