Bulgaristan’da Siyasi Kriz: Sokakların Gücü ve Belirsiz Gelecek
Bir İstifanın Ardındaki Fırtına: Vergiler, Protestolar ve Sembolik Bir Cumhurbaşkanının Sesi
Başbakan Jelyazkov’un istifası, tek bir olayın değil, haftalara yayılan bir öfke birikiminin patlamasıydı. Kıvılcım, Kasım ayı sonunda açıklanan ve sosyal güvenlik primleri ile temettü vergilerinde artış öngören bütçe tasarısı oldu. Tasarı, aynı zamanda, yıllardır şeffaflık ve reform ihtiyacıyla anılan polis ve yargı gibi kurumlara daha fazla kaynak aktarıyordu. Bu durum, vatandaşlar nezdinde “sorunlu kurumların ödüllendirilmesi” olarak algılandı.
Hükümet, sokaklardan yükselen tepkiler karşısında bütçe tasarısını geri çekmek zorunda kalsa da, öfke dinmek bir yana daha da büyüdü. İstifa çağrıları, yetkileri çoğunlukla sembolik olan Cumhurbaşkanı Rumen Radev’den bile geldi. Bu durum, krizin boyutlarının devlet katmanlarının neredeyse tamamına sıçradığının açık bir göstergesiydi.
Sokakların Şahlanışı: 1989’dan Bu Yana En Büyük Gösteriler
Gerilim, geçtiğimiz Çarşamba günü doruk noktasına ulaştı. On binlerce Bulgar vatandaşı, komünizm sonrası dönemin en büyük hükümet karşıtı gösterilerinden birinde ülke çapında sokaklara indi. Bu kitlesel hareketin dikkat çekici yanı, heterojen yapısıydı. Protestocular arasında, Avrupa entegrasyonunu ve euroya geçişi destekleyen kentli, genç ve eğitimli kesimler de vardı; euroya geçişin enflasyonu körükleyeceğinden endişe duyan veya ülkenin Batı yanlısı dış politikasından rahatsız olan gruplar da.
Bu geniş yelpaze, protestoları salt bir bütçe tepkisinin ötesine taşıdı. Gösteriler, yolsuzluk, yargıda adaletsizlik ve siyasi baskı algısına karşı bir isyana dönüştü. Bunun en somut örneği, liberal ve AB yanlısı muhalefete yönelik baskı iddiaları oldu. Varna Belediye Başkanı Blagomir Kotsev’in aylar süren tartışmalı tutukluluğu, bu algıyı güçlendiren ve kamuoyunda büyük tepki toplayan sembol olaylardan biriydi.
Parçalı Meclis ve İmkansız Denklem: Yeni Hükümet Kurulabilir mi?
Cumhurbaşkanı Radev, anayasa gereği şimdi hükümet kurma görevini, parlamentoda en fazla sandalyeye sahip olan GERB partisine verecek. Ancak gerçek, kağıt üzerindeki bu prosedürden çok daha karmaşık. Meclis, tam dokuz farklı partiye bölünmüş durumda ve hiçbirinin tek başına veya kolayca kuracağı bir koalisyonla çoğunluğu yok.
GERB’in, diğer sekiz parti arasından kendisine yeterli desteği bulması son derece zor görünüyor. Eğer GERB başarısız olursa, görev sırasıyla diğer iki büyük partiye geçecek. Onların da bir hükümet formülü bulamaması halinde, Cumhurbaşkanı Radev bir geçici hükümet atayacak ve ülke sekizinci erken seçime gidecek. Bu senaryo, Bulgaristan’ı yeniden kısır bir siyasi döngünün, seçim kampanyalarının ve belirsizliğin içine sürükleyebilir.
Bu kaos ortamında, ülkenin önemli gündem maddelerinden biri olan euroya geçiş süreci de askıda kalıyor. Halk bu konuda derin bir şekilde ikiye bölünmüş durumda. Ekonomistler ve uzmanlar, eğer geçiş sürecinde güçlü bir fiyat denetim ve gözetim mekanizması kurulmazsa, bazı perakendecilerin fiyatları yapay olarak artırarak vatandaşın sırtına ek yük bindirebileceği konusunda uyarılar yapıyor.
Sonuç: Bir Demokrasinin Büyüme Sancıları mı, Sistemsel Bir Çıkmaz mı?
Bulgaristan’da yaşananlar, yalnızca bir başbakanın değişiminden ibaret basit bir siyasi kriz değil. Olaylar, demokratik kurumlara olan güvenin aşınması, ekonomik sıkıntıların siyasete yansıması ve sivil toplumun karar alma mekanizmalarında söz sahibi olma mücadelesinin bir yansıması. Sokaklar, siyasi partilerin parlamentoda çözemediği derin sorunları bir kez daha gündemin en tepesine taşıdı.
Önümüzdeki günler, GERB liderliğindeki koalisyon görüşmelerinin sonucu ve sokaktaki sesin siyasi elit tarafından ne ölçüde içselleştirileceğiyle şekillenecek. Bir yanda istikrar arayışı, diğer yanda reform talepleri ile Bulgaristan, Avrupa’nın bu köşesinde hem kendi geleceğini hem de bölgesel dengeleri etkileyecek kritik bir dönemeçten geçiyor. Ülke, kronik siyasi kırılganlıktan kurtulup kurumsal bir olgunluğa erişebilecek mi, yoksa yeni bir seçim kısır döngüsüne mi girecek? Sorunun cevabı, Sofya’daki parlamento koridorlarında olduğu kadar, şehrin ana meydanlarında da aranıyor.