Asgari Ücret ve Alım Gücü Çıkmazı: Rakamların Ardındaki Sert Gerçek
Resmi olarak açıklanan yüzde 27’lik zam, asgari ücret rakamını 22 bin 104 liradan 28 bin 75 liraya taşıdı. Ancak, Türkiye’nin gündelik ekonomik hayatına hakim olan çarşı pazar gerçekleri, bu artışın kağıt üzerinde kaldığını ve dar gelirli vatandaşın mutfağına yansıyan yıkıcı fiyat artışları karşısında buharlaştığını gözler önüne seriyor. Yapılan analizler, aynı dönemde temel gıda ürünlerinde yaşanan ortalama yüzde 44.5’lik fiyat artışının, asgari ücret zammını gölgede bıraktığını ortaya koyuyor. Aradaki 27.5 puanlık devasa fark, alım gücünde adeta bir erimeye, bir buharlaşmaya işaret ediyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın “asgari ücretliyi enflasyona yendirmedik” açıklamasının perde arkasında, somut bir gerçek yatıyor: Asgari ücrete asgari zam yapılırken, market raflarına ve pazar tezgahlarına azami zamlar gelmiş durumda. Bu durum, ücret artışının henüz cebe girmeden, en temel ihtiyaçlar karşısında üçte bire yakın bir güç kaybına uğraması anlamına geliyor. Basit bir hesapla, 2025 Ocak ayındaki asgari ücretle alınabilen aynı market sepetini, 2026 Ocak ayında da doldurabilmek için, yaklaşık her üç üründen birinin geri bırakılması gerekecek.
Somut Örneklerle Bir Yıllık Erozyon: Ekmekten Süt’e Kayıp Haneleri
Rakamların soğuk dilini, günlük hayattan somut örnekler şekillendirdiğinde tablo daha da netleşiyor. Geçen yılın aralık ayında 22 bin 104 lira olarak belirlenen asgari ücretle, o dönemki 10 liralık ekmek fiyatından 2 bin 210 adet ekmek alınabiliyordu. Bir yıl sonra, ekmeğe gelen yüzde 50’lik zam (15 liraya yükseldiği varsayıldığında) ve asgari ücrete gelen yüzde 27’lik zam karşılaştırıldığında, yeni durumda alınabilecek ekmek sayısı 1 bin 872’ye düşüyor. Bu, sadece rakamsal bir düşüş değil, dar gelirli milyonların sofrasından 338 ekmeğin eksilmesi demek.
Bu erime, sadece ekmekle sınırlı değil. Yeni asgari ücretle, bir önceki yılın alım gücü kıyaslandığında, vatandaşların:
- 34 litre daha az süt,
- 1.6 kilogram daha az kıyma,
- 46 kilogram daha az pirinç,
- 11 kilogram daha az çay alabileceği hesaplanıyor.
Buna karşılık, yumurta ve makarna gibi sınırlı sayıdaki ürünlerde alım gücünde kısmi bir koruma veya artış gözlemlenebiliyor. Ancak bu istisnalar, genel tablonun vahametini gizlemeye yetmiyor.
Dolar, Euro ve Altın Sınavında Asgari Ücret: Kazanç mı, Kayıp mı?
Asgari ücretin reel alım gücü tartışması, uluslararası para birimleri ve altın karşısındaki değeriyle de test ediliyor. 2025 asgari ücreti, açıklandığı dönemde 628 dolar seviyesindeydi. 2026 için belirlenen 28 bin 75 lira, mevcut kurlarla 656 dolara karşılık geliyor. Bu, dolara endeksli 27 dolarlık nominal bir artış anlamına geliyor. Ancak, Avrupa’nın rezerv para birimi Euro karşısında durum farklı: Asgari ücretin değeri 604 Euro’dan 556 Euro’ya gerileyerek, yaklaşık 47 Euro’luk bir kayba uğramış durumda.
Geleneksel bir değer ölçütü olan altın karşısındaki durum ise daha çarpıcı. 2025 asgari ücreti ilan edildiğinde, bu rakamla 7.4 gram altın alınabiliyor veya başka bir ifadeyle 4.5 adet çeyrek altın satın alınabiliyordu. 2026 zamlı asgari ücreti ise ancak 4.4 gram altına, yani 2.7 çeyrek altına denk geliyor. Bu da, asgari ücretlinin bir yıl içinde 3 gramdan fazla altın, yani neredeyse 2 çeyrek altınlık satın alma gücünü kaybettiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, açıklanan rakamların ötesine bakıldığında, asgari ücretteki artışın, özellikle gıda enflasyonu başta olmak üzere yüksek hayat pahalılığı karşısında yetersiz kaldığı ve reel anlamda ciddi bir alım gücü kaybına yol açtığı görülüyor. Çarşı pazarı “yangın yeri”ne çeviren fiyat artışları, ücret politikaları ile market fiyatları arasındaki tehlikeli makasın giderek nasıl açıldığını ve bu durumun hane bütçeleri üzerinde yarattığı ağır yükü tüm çıplaklığıyla sergiliyor. Bu tablo, sadece ekonomik bir veri değil, toplumsal refah ve adalet açısından da üzerinde düşünülmesi gereken kritik bir gösterge olarak önümüzde duruyor.