Atlantik’te Yeni İttifak: AfD ve Trump Hareketi Stratejik Ortaklık İçin Kolları Sıvadı
Geçtiğimiz günlerde New York Genç Cumhuriyetçiler Kulübü’nün düzenlediği prestijli MAGA hareketi galası, bu yakınlaşmanın en çarpıcı ve yüksek profilli sahnesi oldu. Etkinliğin onur konuğu olan AfD’nin genç ve etkili milletvekili, federal meclis grubunun dış politika sözcüsü Markus Frohnmaier, yaklaşık 20 kişilik bir AfD heyeti eşliğinde katıldığı galada, tarihi nitelikte bir çağrı yaptı.
Frohnmaier, bu sözleriyle yalnızca bir dayanışma mesajı vermekle kalmadı, iki ülke milliyetçi hareketlerinin koordineli hareket etmesi halinde küresel siyasi dengeleri değiştirebilecek bir potansiyelin altını çizdi. Konuşmasında, Trump yönetiminin geçen hafta yayımladığı ve Avrupa’ya yönelik sert eleştiriler içeren yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesine özellikle atıfta bulundu.
Washington’dan Gelen “Diren” Çağrısı
ABD yönetiminin belgesi, Avrupa siyasetine yönelik alışılmadık derecede doğrudan bir müdahale ve yol haritası olarak yorumlandı. Belge, Avrupa’nın ifade özgürlüğünü boğduğunu ve siyasi muhalefeti bastırdığını öne sürerken, Washington’ın “Avrupa’nın mevcut gidişatına karşı direnişi teşvik etmeye” odaklanması gerektiğini vurguluyor. AB ve diğer ulusüstü yapıların siyasi özgürlüğü baltaladığı, göç politikalarının kıtada çatışma yarattığı ve ulusal kimlikleri aşındırdığı iddia ediliyor.
Frohnmaier, bu belgeyi AfD’nin uzun süredir savunduğu argümanların Washington tarafından nihayet resmen kabul edilmesi olarak nitelendiriyor: “AfD ve Trump ekibi nihayet konuyu geçiştirmek yerine açıkça konuşuyor. Yeni strateji belgesi artık bunu siyah üzerine beyaz olarak belirtiyor: Avrupa ‘medeniyetsel yok oluş’ tehdidi altında ve kitlesel göç açıkça ana neden olarak isimlendiriliyor.“
Bu retorik uyum, pratikteki yoğun diplomatik trafiğe de yansıdı. AfD’nin üst düzey yetkilileri son aylarda Washington koridorlarında düzenli olarak ağırlandı. Eylül ortasında AfD Federal Meclis Grubu Başkan Yardımcıları Beatrix von Storch ve Joachim Paul, Beyaz Saray’da Başkan Yardımcısı JD Vance‘in ekibi ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüştü. Bu ziyareti, eylül sonunda Markus Frohnmaier ve Jan Wenzel Schmidt’in Washington temasları izledi. Heyet, Trump’ın ilk döneminde metin yazarlığı yapan ve halen etkili bir danışman olan Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Darren Beattie ile bir araya geldi. Aynı dönemde parti lideri Alice Weidel‘in de Washington’a davet edildiği öğrenildi.
İlişkilerin derinliği, operasyonel işbirliği seviyesine de ulaştı. Politico’nun haberine göre, Trump’ın kampanya stratejisti Alex Bruesewitz, kasım ayı başında AfD’ye kampanya teknikleri konusunda eğitim vermek üzere Berlin’e gitti. Bruesewitz, AfD üyelerine hitaben yaptığı konuşmada, “Marksistlere ve küreselcilere karşı manevi bir savaş” içinde olduklarını ilan etti.
Bu yakınlaşmanın sembolik anlar da yaşandı. New York Genç Cumhuriyetçiler Kulübü’nün ekim ayında iki AfD milletvekili onuruna düzenlediği resepsiyonda, ABD milli marşını seslendiren tenorun, Almanya milli marşının Naziler tarafından da kullanıldığı için tabu haline gelen ilk kıtasını (“Deutschland, Deutschland über alles”) okuması, ilişkinin ne kadar tarihsel ve kültürel hassasiyetleri göz ardı edebilecek bir boyuta ulaştığını gösterdi. Buna rağmen Frohnmaier, şubat ayında Almanya’da düzenleyecekleri bir kongreye ABD’li yetkilileri ve milletvekillerini davet ettiğini açıkladı. Bu tarih, dünya liderlerinin Münih Güvenlik Konferansı için Almanya’da bulunacağı zamana denk gelerek, AfD’nin uluslararası arenada görünürlüğünü artırma niyetini ortaya koyuyor.
Avrupa Parlamentosu’nda Güvenlik Duvarı Çatırdıyor
Atlantik ötesinden gelen bu destek, yalnızca Almanya’nın iç siyasetini değil, Avrupa Birliği’nin merkezindeki dengeleri de derinden sarsıyor. Brüksel’deki en büyük grup olan merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP), özellikle tedarik zinciri direktifi gibi tartışmalı konularda, aşırı sağcı gruplarla taktiksel işbirliği sinyalleri veriyor.
EPP’nin, Avrupa Muhafazakârlar ve Reformistler (ECR), Avrupa İçin Yurtseverler (PfE) ve AfD’nin öncülük ettiği Egemen Uluslar Avrupası (ESN) gibi gruplarla hareket etme ihtimali, Brüksel’de onlarca yıldır süren “aşırı sağa karşı güvenlik duvarı“nın yıkılması anlamına geliyor. Alman sanayicilerin ve muhalefet lideri Friedrich Merz’in bürokrasiyi azaltma talepleri, merkez sağın bu radikal hamleyi meşrulaştırmasına zemin hazırlıyor. Sosyal Demokratlar (S&D) ve Yeşiller ise bu durumun “aşırı sağın normalleşmesine ve kurumsallaşmasına” hizmet edeceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Sonuç olarak, AfD ile Trump hareketi arasında gelişen ilişki, geleneksel diplomatik kanalların dışında, ideolojik kardeşlik temelinde şekillenen yeni bir transatlantik siyasi hat oluşturuyor. Washington’ın resmi belgelerle Avrupa’daki “yurtsever” partilere verdiği destek, AfD’yi Almanya’da daha meşru bir aktör haline getirme çabasının bir parçası olarak okunuyor. Bu ittifakın, önümüzdeki dönemde hem Almanya’da hem de Avrupa Parlamentosu’nda siyasi bloklaşmaları kökten değiştirme ve Avrupa siyasetinin merkezini sağa doğru kaydırma potansiyeli, kıta siyasetini izleyenlerin önümüzdeki dönemde en çok üzerinde duracağı konulardan biri olacak.