Anayasa Mahkemesi’ne Giden Kritik Başvuru: Kamu Görevlilerine Hakaret Düzenlemesi Tartışmaya Açılıyor
Türk hukuk sisteminde ifade özgürlüğü ve kamu görevlilerinin konumu arasındaki hassas dengeyi yeniden sorgulatacak önemli bir hukuki gelişme yaşanıyor. Çorum 3. Asliye Ceza Mahkemesi, görülmekte olan bir hakaret davasında uygulanması gereken ancak Anayasa’ya aykırılık iddiası taşıdığı değerlendirilen hükümleri mercek altına aldı ve konuyu yargının en üst düzey anayasal denetim organına taşıdı.
Mahkeme, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125. maddesinin 3/a bendi ile 131. maddenin 1. fıkrasında yer alan ve kamu görevlilerini özel olarak koruyan “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç” ibaresinin anayasallık denetiminin yapılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. Bu başvuru, söz konusu hükümlerin temel hak ve özgürlüklerle olan uyumunun derinlemesine tartışılacağı bir sürecin başlangıcı oldu.
Başvurunun Hukuki Çerçevesi ve Temel İddialar
Çorum’daki mahkemenin başvurusu, iki ayrı ancak birbiriyle bağlantılı düzenlemeyi hedef alıyor. İlk olarak, TCK’nın 125. maddesinin 3/a bendi eleştiriliyor. Bu bent, kamu görevlisine karşı görevi sırasında işlenen hakaret suçlarında verilecek cezanın alt sınırını belirliyor. Mevcut haliyle, bu tür suçlarda cezanın bir yıldan aşağı olamayacağı hükme bağlanmış durumda. Başvuruda, bu düzenlemenin, suçun niteliği ve ağırlığı ile orantısız, katı ve otomatik bir ceza alt sınırı getirerek Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesini ihlal ettiği ve ifade özgürlüğünü (Anayasa Md. 26) haksız yere sınırladığı ileri sürülüyor.
İkinci ve belki de daha kapsamlı itiraz ise TCK’nın 131. maddesinin 1. fıkrasına yönelik. Genel kural olarak, hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması mağdurun şikayetine bağlıdır (şikayete bağlı suç). Ancak aynı fıkrada yer alan istisnai hüküm, kamu görevlilerine karşı görevleri nedeniyle işlenen hakaret suçlarını bu şikayet şartının dışında tutuyor. Yani, bir kamu görevlisine göreviyle bağlantılı olarak hakaret edildiğinde, mağdur şikayetçi olmasa dahi cumhuriyet savcısı re’sen (kendiliğinden) soruşturma başlatabiliyor. Başvuruda, bu düzenlemenin de kamu görevlileri ile diğer vatandaşlar arasında Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı bir ayrım yarattığı ve yine ifade özgürlüğünü gereksiz yere kısıtladığı savunuluyor.
AYM Süreci ve Beklenen Kritik Toplantı
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, söz konusu başvuruyu ilk olarak 11 Aralık tarihli toplantısında görüşmeyi planlamıştı. Ancak, kurul üyelerinden birinin izinli olması nedeniyle görüşmeler ertelendi. Edinilen güncel bilgilere göre, Yüksek Mahkeme’nin bu önemli iptal istemini 25 Aralık tarihinde yapacağı gündem toplantısında esastan görüşeceği öğrenildi. Bu toplantıda alınacak karar, Türkiye’deki ifade özgürlüğü ve eleştiri sınırlarına ilişkin hukuki çerçeveyi doğrudan etkileyecek nitelikte olacak.
Olası İptalin Yansımaları: Gündemdeki Davalar ve İmamoğlu Örnekleri
Hukuk çevrelerinde, söz konusu düzenlemelerin iptal edilmesi halinde, kamuoyunun yakından takip ettiği pek çok davada sonuç değişikliğine yol açabileceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Özellikle, bu tartışmanın odağında, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan ve kamuoyunda geniş yankı uyandıran iki ayrı dava bulunuyor.
İlk dava, İmamoğlu’nun bir panelde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek hakkında sarf ettiği sözler nedeniyle açıldı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bu konuşmayı “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret” kapsamında değerlendirerek İmamoğlu’na 1 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası verdi. Bu karar, tam da AYM’ye taşınan düzenlemeler çerçevesinde alınmış bir karar olarak dikkat çekiyor.
İkinci ve daha ağır cezayı içeren dava ise halk arasında “ahmak davası” olarak biliniyor. İmamoğlu, 2019 yerel seçimlerinin iptali sürecinde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyeleri için kullandığı ifadeler nedeniyle yargılandı. Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası, bölge adliye mahkemesi (istinaf) tarafından onandı. Bu dosya halen Yargıtay’da temyiz incelemesi bekliyor. Bu dava da, kamu görevlilerine (YSK üyelerine) karşı görevleri nedeniyle işlendiği iddia edilen hakaret suçlaması üzerine bina edilmiş durumda.
Hukukçular, AYM’nin vereceği bir iptal kararının, bu davalar da dahil olmak üzere, benzer nitelikteki tüm yargı süreçlerini etkileyeceğini ve olası yeniden değerlendirmelere kapı açabileceğini ifade ediyor. Karar, sadece geçmiş davalar için değil, gelecekte açılacak tüm “kamu görevlisine hakaret” davaları için de bağlayıcı bir üst sınır ve yeni bir yorum çerçevesi oluşturacak.
Sonuç Yerine: Özgürlük, Koruma ve Denge Arayışı
Çorum 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin başlattığı bu süreç, demokratik toplumlardaki en temel gerilim alanlarından birine işaret ediyor: Kamu görevlilerini görevlerini hürriyet içinde yapabilmeleri için koruma ihtiyacı ile vatandaşların eleştiri ve ifade özgürlüğü hakkı arasındaki denge. Anayasa Mahkemesi’nin 25 Aralık’taki tarihi toplantısında yapacağı anayasallık denetimi, bu dengenin Türk hukukundaki yerini yeniden tanımlayabilir. Karar, sadece teknik bir hukuk meselesi olmanın ötesinde, toplumdaki siyasi ve sosyal tartışma kültürünün sınırlarına da ışık tutacak nitelikte olacak. Tüm gözler, Yüksek Mahkeme’nin “hakaret”, “görev”, “kamu yararı” ve “özgürlük” kavramları etrafında şekillendireceği bu kritik içtihadında.
Not: Bu makale, www.sozcu.com.tr internet sitesinde yayınlanan bir haber metninden yola çıkılarak detaylandırılmış, bağlamsal ve hukuki analizlerle zenginleştirilmiştir. Yazı, haber ve fotoğrafların telif hakları kaynak belirtilse dahi izinsiz kullanılamaz.