David Zaslav: Çalışma Felsefesiyle Hollywood’un Milyarder CEO’su Olma Yolunda
Warner Bros. Discovery’nin CEO’su David Zaslav, sadece rekor kıran bir tazminat paketiyle değil, gençliğinden gelen bir çalışma ahlakıyla da medya dünyasının dikkat çeken isimlerinden biri. Onun hikayesi, rakamlardan çok daha fazlasını anlatıyor.
Hollywood’un finansal zirvelerinde yeni bir isim, servetini katlamak üzere. Warner Bros. Discovery CEO’su David Zaslav, 2024 yılında elde ettiği 51,9 milyon dolarlık toplam tazminatla medya ve eğlence sektörünün en yüksek ücretli yöneticilerinden biri olarak kayıtlara geçti. Ancak bu rakam, yakın gelecekteki potansiyel kazancının yanında sadece bir başlangıç niteliğinde.
Zaslav’ın yakın zamanda imzaladığı yeni uzatma sözleşmesi, kendisine 420 milyon doları aşabilecek değerde hisse opsiyonu hakkı tanıyor. Bu devasa paket, sektördeki konsolidasyon rüzgarlarının ortasında çok daha büyük bir finansal dönüşümün habercisi. Şu anda Netflix ve Paramount gibi devlerin satın alma masasında olan Warner Bros. Discovery’nin, bu şirketlerden birinin teklifini kabul etmesi durumunda, Zaslav’ın kişisel serveti 1 milyar dolar eşiğini aşarak onu kurucu olmayan milyarder CEO’ların seçkin kulübüne sokabilir. Bu kulüpte Apple’dan Tim Cook, Microsoft’tan Satya Nadella ve JPMorgan Chase’ten Jamie Dimon gibi isimler bulunuyor.
Peki, 65 yaşındaki bu medya patronunu bu noktaya getiren ne? Cevap, Wall Street’in karmaşık finansal manevralarında değil, gençliğindeki bir tenis kortunda yatıyor. Zaslav’ın iş hayatına ve liderlik felsefesine yön veren en belirleyici ilke, yetenekli bir genç tenisçi olarak yaşadığı bir hayal kırıklığından doğdu.
Gençliğinde büyük bir yetenek olarak görülen Zaslav, erken başarıların getirdiği rehavete kapılıp antrenmanları ve çalışma disiplinini gevşettiğinde, bir zamanlar kolayca yendiği rakipleri tarafından geride bırakıldı. Bu düşüş o kadar belirgindi ki, efsanevi tenisçi ve koçu Althea Gibson ona sert bir gerçeği yüzüne vurmaktan çekinmedi: “Çalışmıyorsun.”
“14 yaşıma geldiğimde, eskiden yendiğim herkes beni yenmeye başlamıştı. O gün asla daha az çalışan olmayacağıma söz verdim.”
Zaslav için bu an bir kırılma noktası oldu ve hayatının geri kalanında taşıyacağı bir ders haline geldi. Bugün, genç profesyonellere ve üniversite öğrencilerine verdiği tavsiyelerin özünde hep bu deneyim yatıyor. Sık sık vurguladığı gibi: “Yetenek sadece giriş bileti. Gerisi sıkı çalışma.” Ona göre, ilk adımı atmanızı sağlayan doğal yetenekleriniz olabilir, ancak uzun vadeli başarı ve zirveye ulaşmak, azim, disiplin ve durmaksızın çabalamakla mümkün.
Bu felsefe, Zaslav’ın günlük yaşam rutinlerine de damgasını vuruyor. Her sabah, çoğu insanın uykunun derinliklerinde olduğu 04:45’te uyanıyor. Manhattan’daki evinden, şirketin merkez ofisine kadar olan mesafeyi, şehrin henüz uyanmamış sokaklarında, yaklaşık bir buçuk saat boyunca yürüyerek kat ediyor. Bu yürüyüşler, onun için sadece bir egzersiz değil, aynı zamanda güne odaklanma, telefon görüşmelerini halletme veya enerji veren bir müzikle zihnini hazırlama zamanı. Zaslav, başarının anahtarının, sevilen bir işi tutkuyla yapmak ve kendini sürekli geliştirmek olduğuna inanıyor.
Bu tutum, onu bugün Hollywood’un en kritik satın alma süreçlerinden birinin merkezine taşıdı. Boston Üniversitesi’ndeki bir mezuniyet konuşmasında gençlere verdiği ve kariyerinin adeta bir özeti sayılabilecek tavsiye, her şeyi özetler nitelikte: “Fırsatlarını kendin yarat. Ve asla, asla daha çok çalışan biri olmasına izin verme.” Zaslav, sadece kendisine sunulan fırsatları değerlendiren biri olmakla yetinmemiş, agresif birleşme ve satın almalarla dev bir medya imparatorluğu inşa etmiş, kendi fırsatlarını yaratmış bir isim.
Şimdi, Netflix’in 27,75 dolar veya Paramount’un 30 dolar teklifi gibi olasılıklar masada dururken, Zaslav sadece kendi finansal geleceğini değil, tüm bir medya sektörünün şekillenmesinde kritik bir rol oynuyor. Eğer bu dev satın almalardan biri gerçekleşirse, Zaslav yalnızca milyarder statüsüne ulaşmakla kalmayacak, aynı zamanda çalışma azminin ve kişisel disiplinin, finansal başarının temel taşı olduğuna dair inancını somut bir başarı hikayesine dönüştürmüş olacak. Onun hikayesi, bir tenis kortunda başlayan bir sözün, nasıl global bir medya krallığının yönetim felsefesine dönüştüğünün çarpıcı bir kanıtı.