Meğer köpekler tarafından yalanmanın bambaşka bir faydası varmış






Köpek Tükürüğündeki Gizli Şifa: Bilim İnsanları, Ergen Ruh Sağlığında Çığır Açan Bir Bağlantıyı Açıkladı


Köpek Tükürüğündeki Gizli Şifa: Bilim İnsanları, Ergen Ruh Sağlığında Çığır Açan Bir Bağlantıyı Açıkladı

Japon araştırmacılar, köpeklerle kurulan fiziksel temasın ve hatta bir yalamanın ardındaki bilimsel mekanizmayı ortaya koyarak, evcil hayvan sahipliğinin ruh sağlığı üzerindeki etkilerine dair yepyeni bir pencere açtı.

Evcil bir köpeğin sıcak bir yalaması, yalnızca sevgi dolu bir jest olmanın ötesinde, ergenlik çağındaki bir gencin zihinsel sağlığı için beklenmedik ve güçlü bir terapötik araç olabilir. Japonya’nın prestijli eğitim kurumlarından Azabu Üniversitesi’nde Veteriner Bilimleri bölümünde görev yapan Prof. Dr. Takefumi Kikusui liderliğindeki bir araştırma ekibi, bu iddiayı destekleyen çarpıcı bulgulara ulaştı. Çalışma, köpeklerin tükürüğünde bulunan belirli bakteri türlerinin, gençlerin duygusal durumlarını iyileştirebileceğini ve mutluluk seviyelerinde ölçülebilir bir artışa yol açabileceğini ortaya koydu.

Araştırmanın temelini, yaşları 15 ile 18 arasında değişen 345 ergen oluşturdu. Katılımcıların 96’sı aktif olarak bir köpekle aynı evi paylaşırken, 247’si ise düzenli bir köpek teması olmayan grupta yer aldı. Tüm katılımcılar, standartlaştırılmış bir dizi psikolojik testten geçirildi. Bu testler, depresyon ve anksiyete belirtilerinden genel yaşam memnuniyetine ve sosyal uyum düzeylerine kadar uzanan kapsamlı bir ruh sağlığı taraması niteliğindeydi.

Sonuçlar, araştırmacıları bile şaşırtacak kadar net bir tablo çizdi: Köpek sahibi olan ergenler, tüm zihinsel sağlık ve mutluluk ölçeklerinde, köpekle düzenli teması olmayan akranlarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek puanlar aldı. Bu fark, yalnızca geçici bir iyi hissetme hali değil, daha derin bir psikolojik dayanıklılık ve olumlu duygulanım şeklinde kendini gösterdi.

Peki, bu olumlu etkinin ardındaki biyolojik mekanizma neydi? Prof. Kikusui ve ekibi, cevabı “mikrobiyom” adı verilen, trilyonlarca mikroorganizmadan oluşan karmaşık ekosistemde buldu. Köpeklerin ağız florasında bulunan belirli bakteriler, yalama, sevme veya yakın temas yoluyla insana geçebiliyor. Araştırmanın en dikkat çekici aşamalarından biri, bu hipotezi test etmek için laboratuvar ortamında gerçekleştirildi. Köpeklerden alınan bakteri örnekleri farelere enjekte edildiğinde, farelerin davranışlarında gözle görülür değişiklikler kaydedildi. Bu fareler, kontrol grubundakilere kıyasla daha sosyal, daha meraklı ve iletişime daha açık hale geldi, bu da bakterilerin nörokimyasal süreçleri doğrudan etkileyebileceğine dair güçlü bir ipucu sundu.

Prof. Dr. Takefumi Kikusui, bulguları şu sözlerle yorumluyor: “Çalışmamız, köpek sahibi ergenlerin daha yüksek bir ruhsal durum sergilediğini ve bu sahipliğin aynı zamanda bağırsak mikrobiyotasının yapısını değiştirdiğini açıkça gösterdi. Bağırsak mikrobiyotası, bağırsak-beyin ekseni olarak adlandırdığımız çift yönlü bir iletişim ağı üzerinden davranışları ve duygudurumu doğrudan etkileyebilir. Köpeklerden geçen faydalı bakterilerin, bu ekseni olumlu yönde düzenleyerek gençlerin ruh sağlığını güçlendirmeye katkıda bulunduğunu düşünüyoruz.”

Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu ise sosyal etkileşimler üzerineydi. Köpek besleyen gençlerin, yalnızca içsel bir iyilik hali yaşamakla kalmadığı, aynı zamanda dış dünyayla daha güçlü bağlar kurduğu gözlemlendi. Bu gençlerin arkadaşlık ilişkilerinde daha az çatışma yaşadığı, aileleriyle daha sıcak ve açık bir iletişim içinde olduğu ve genel olarak sosyal destek ağlarının daha sağlam olduğu tespit edildi. Köpek, burada yalnızca bir evcil hayvan olmanın ötesinde, bir sosyal köprü ve duygusal düzenleyici işlevi görüyor gibiydi.

Bilim insanları, bu mikrobiyom alışverişini, insanlar arasındaki samimi temaslara benzetiyor. Tıpkı bir öpüşmenin veya yakın fiziksel temasın insanlar arasında mikroorganizma transferine yol açması gibi, bir köpeğin sahibini yalaması veya onunla aynı ortamda uyuması da karşılıklı ve sürekli bir bakteri alışverişi yaratıyor. Bu süreç, konakçının bağışıklık sistemini ve bağırsak florasını çeşitlendirerek, potansiyel olarak inflamasyonu azaltıyor ve serotonin, dopamin gibi “mutluluk hormonları”nın üretimini destekleyen bir ortam hazırlıyor.

Prof. Kikusui, son sözlerinde araştırmanın geniş anlamına dikkat çekiyor: “Köpek beslemenin sağladığı sorumluluk duygusu, rutin ve koşulsuz sevginin ötesinde, fizyolojik düzeyde gerçekleşen bu sessiz alışveriş, sağlığımızın görünmeyen bir mimarı olabilir. Özellikle ergenlik gibi duygusal dalgalanmaların yoğun olduğu, ruh sağlığı sorunlarının sıklıkla baş gösterdiği bu hassas dönemde, köpekler sadece birer dost değil, aynı zamanda potansiyel birer ‘psikobiyotik’ kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.” Bu çalışma, evcil hayvan sahipliği ile insan sağlığı arasındaki kadim bağı, moleküler düzeyde anlamamıza yardımcı olurken, gelecekte mikrobiyom temelli yeni terapi yöntemlerinin kapısını aralıyor.


İlgili Haberler

Omega-3’ün kalbe 5 faydası

haberci

Günde ne kadar C vitaminine ihtiyacımız var?

haberci

Kuyumculardan korkutan uyarı: Bu altınları takanlar yoğun bakımlık oluyor!

haberci
Yükleniyor....

Bu web sitesi deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası