İsveç’in Yardım Politikasında Stratejik Dönüşüm: Afrika ve Latin Amerika’dan Ukrayna’ya Kaynak Aktarımı
Hükümet, beş gelişmekte olan ülkeye yapılan kalkınma yardımlarını sonlandırarak, kaynakları Avrupa güvenliğinin ön saflarına kaydırıyor.
İsveç hükümeti, uluslararası kalkınma işbirliği ve dış yardım politikasında radikal bir yeniden yapılanmaya gidiyor. Ülkenin Uluslararası Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanı Benjamin Dousa tarafından yapılan açıklama, İsveç’in dış politika önceliklerinde yaşanan derin bir değişimin somut bir göstergesi olarak öne çıkıyor. Bu değişimin merkezinde, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında şekillenen yeni Avrupa güvenlik mimarisi ve İsveç’in bu mimari içinde aldığı aktif rol yatıyor.
Bakan Dousa’nın ifadeleri net ve kesindi: “Ukrayna konusu, İsveç’in en önemli dış politika ve yardım politikası önceliği durumunda.” Bu önceliğin finansal karşılığı ise 2026 yılına kadar Ukrayna’ya yapılan yıllık yardımın en az 10 milyar İsveç kronuna (yaklaşık 1.06 milyar ABD Doları) çıkarılması hedefi. Dousa, bu kaynağın “gizli bir darphaneden” gelmeyeceğini vurgulayarak, fonların mevcut bütçe kalemlerinden sağlanacağının altını çizdi: “Yardım amaçlı gizli bir darphane yok ve bu paranın bir yerden gelmesi lazım.”
Bu “yer”, İsveç’in uzun yıllardır kalkınma işbirliği yürüttüğü bir dizi ülke olacak. Hükümetin planına göre, aşağıdaki beş ülkeye yapılan düzenli kalkınma yardımları sonlandırılacak:
Zimbabve: Güney Afrika’da istikrar ve demokratik kurumların güçlendirilmesi için yapılan destek.
Tanzanya: Doğu Afrika’da sağlık, eğitim ve sürdürülebilir kalkınma projeleri.
Mozambik: Güneydoğu Afrika’da yoksullukla mücadele ve iklim değişikliğine uyum programları.
Liberya: Batı Afrika’da barışın konsolidasyonu ve kamu yönetimi reformları.
Bolivya: Latin Amerika’da yerli hakları ve çevre koruma projeleri.
Bu karar, İsveç’in 2022’de iktidara gelen yeni koalisyon hükümetinin başlattığı yardım politikası gözden geçirmesinin en son ve en kapsamlı adımını oluşturuyor. Burkina Faso ve Mali dahil olmak üzere, son üç yılda 10’dan fazla ülkeye yapılan yardımların durdurulduğu biliniyor. Bu hamle, hükümetin “daha odaklanmış ve İsveç çıkarlarıyla daha uyumlu” bir dış yardım stratejisi izleme taahhüdünün bir parçası.
Kaynak aktarımının boyutları dikkat çekici. Bakan Dousa, bu düzenleme ile önümüzdeki iki yıl içinde 2 milyar İsveç kronundan fazla bir kaynağın serbest kalacağını ve bu fonların Ukrayna’ya yönlendirilebileceğini açıkladı. Bu kaynakların, Rus saldırılarıyla ağır hasar gören Ukrayna’nın enerji altyapısının yeniden inşası gibi hayati projelere aktarılması planlanıyor. Dousa, bu desteğin gerekçesini şu sözlerle ortaya koydu: “Komşumuz savaşta ve yardıma ihtiyacı var. Ukrayna’ya verilen destek hızla artıyor ve bu nedenle fon gerekiyor. Ukrayna’nın kendini savunmaya devam edebilmesi İsveç’in çıkarınadır.” Bu ifade, İsveç’in artık geleneksel insani ve kalkınma yardımı perspektifinden, doğrudan ulusal ve bölgesel güvenlik endişeleriyle bağlantılı bir yardım anlayışına evrildiğini gösteriyor.
Ancak bu stratejik kaymanın tek yönü Ukrayna değil. Hükümet, toplam kalkınma ve insani yardım bütçesinde de bir küçülmeye gidiyor. Son üç yılda yıllık 56 milyar kron seviyesinde olan bütçenin, 2026-2028 dönemi için yılda 53 milyar krona düşürüleceği açıklandı. Bu düşüşün bir kısmı, artan iç politika baskılarına bir yanıt olarak, göçmenlerin ülkelerine geri gönderilme maliyetlerinin karşılanması için ayrılacak. Bu durum, İsveç’in dış yardım bütçesini hem dış tehditlere (Ukrayna savaşı) hem de iç siyasi taleplere (göçmen politikası) göre şekillendirdiğini ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, İsveç’in aldığı bu karar, sadece bir bütçe aktarımından ibaret değil. Bu hamle, küresel jeopolitik gerilimlerin uluslararası kalkınma işbirliği dinamiklerini nasıl derinden etkilediğinin ve yeniden tanımladığının çarpıcı bir örneği. İsveç, NATO üyeliğiyle birlikte savunma harcamalarını artırırken, şimdi de kalkınma yardımlarını bir güvenlik ve istikrar aracı olarak yeniden konumlandırıyor. Bu durum, özellikle kaynakları kesilen Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde uzun vadeli kalkınma planlarının sekteye uğraması endişesine yol açarken, İsveç iç siyasetinde de “yardım etiketi” ve “ulusal çıkar” kavramlarının yeniden tartışmaya açılmasına neden olacak gibi görünüyor. İsveç’in bu yeni yaklaşımı, diğer Batılı bağışçı ülkeler için de bir emsal teşkil edebilir.