Teknoloji

İnsanın beyin dokularıyla çalışan bilgisayarlar geliyor





Biyolojik Bilgisayarlar Çağına Doğru: İnsan Beyin Dokuları ile Çalışan Sistemler ve Derin Etik İkilemler

Yapay zekanın teknolojik ufuklarda yeni sınırlar aradığı bir dönemde, bilim dünyasının odak noktası şaşırtıcı bir yöne kayıyor: canlı insan beyin dokularından güç alan biyolojik bilgisayarlar. Bu gelişme, insanlığın kendi biyolojik özünü bir hesaplama platformuna dönüştürme yolunda attığı ilk adımları temsil ediyor.

Henüz emekleme aşamasında olan bu “biyobilgisayar” sistemleri, şu anda yalnızca basit görevleri yerine getirebiliyor. Pong benzeri ilkel oyunları oynamak veya temel düzeyde sesli komutları tanımak, bu sistemlerin mevcut kapasitesinin sınırlarını çiziyor. Ancak, bu ilk adımların arkasında yatan teknolojik alt yapı ve yatırım dalgası, geleceğe dair hem büyük umutları hem de derin endişeleri beraberinde getiriyor.

Uzmanlar, biyolojik ve teknolojik sınırların bu denli iç içe geçmeye başlamasının, yapay zeka araştırmalarına komşu her alana yapılan muazzam yatırımlar, laboratuvar ortamında beyin dokusu üretme tekniklerindeki olgunlaşma ve beyin-bilgisayar arayüzlerindeki (BCI) sıçramalarla birleştiğine dikkat çekiyor. Bu hızlı yakınsama, etik, felsefi ve toplumsal tartışmaların teknolojik ilerlemenin gerisinde kalmasına neden olarak ciddi bir tedirginlik yaratıyor.

Biyobilgisayarların kökeni, yaklaşık 50 yıl öncesine, nöronların mikroelektrot dizileri üzerinde büyütülmeye başlandığı dönemlere dayanıyor. Fakat asıl dönüşüm, 2013 yılında kök hücrelerden üç boyutlu, minyatür beyin yapıları olan “organoid”lerin üretilebilmesiyle yaşandı. Bugün bu beyin organoidleri, nörolojik hastalıkların modellenmesinden ilaç toksisite testlerine, beyin gelişim sırlarının araştırılmasına kadar geniş bir bilimsel yelpazede kilit rol oynuyor.

Ancak araştırmacılar, mevcut organoid teknolojisinin sınırlarını net bir şekilde çiziyor: Bu dokular, karmaşık yapıları ve işlevleriyle insan beynine kıyasla son derece ilkel kalıyor. Bilinç, düşünce, öz-farkındalık veya gelişmiş bilişsel yetenekler gibi özelliklerden tamamen yoksunlar. Daha ziyade, temel sinirsel aktivite ve basit uyaran-tepki devreleri sergiliyorlar.

Alanın kamuoyundaki dönüm noktası ise 2022’de geldi. Avustralya merkezli Cortical Labs, bir petri kabında yetiştirilen nöron topluluğunun, elektriksel uyarılar yoluyla klasik video oyunu Pong’u oynamayı öğrendiğini gösteren çalışmasıyla dünya çapında büyük yankı uyandırdı. Bu deney, biyolojik dokuların hesaplamalı görevlerde nasıl kullanılabileceğine dair somut bir kanıt sundu. Ancak, şirketin “bedensel bilinç” gibi ifadeler kullanması, bilim çevrelerinden sert eleştiriler aldı. Pek çok nörobilimci, bu terminolojinin sistemin gerçek yeteneklerinin çok ötesinde iddialar taşıdığını ve kamuoyunu yanıltıcı olduğunu savundu.

2023’te ise “organoid zekası” kavramı bilimsel literatürde resmen ortaya atıldı. Fakat bu terim de benzer bir tartışmayı alevlendirdi. Birçok uzman, yapay zeka ile aynı kavramsal çerçeveye oturtulan bu ifadenin, organoidlerin şu anki ilkel ve tepkisel doğasını gizleyerek yanlış bir algı yarattığını öne sürüyor. Tüm bu gelişmeler, etik çerçevelerin acilen gözden geçirilmesi gerektiği çağrılarını daha da güçlendiriyor. Araştırmacılar, bu yeni teknolojinin potansiyel risklerini yönetmek ve insan dokusunun kullanımına dair net sınırlar çizmek için acil ve kapsamlı etik rehberlik güncellemeleri talep ediyor.

Küresel bir yarış halini alan bu alanda, ABD, İsviçre, Çin ve Avustralya’daki öncü üniversiteler ile girişimler öne çıkıyor. İsviçreli FinalSpark, araştırmacılara sinir organoidlerine uzaktan erişim sağlayan dünyanın ilk “biyolojik işlemci” platformunu sunuyor. Cortical Labs, masaüstü biyobilgisayarı CL1’i piyasaya sürmek için hazırlıklar yapıyor. Daha da ilginci, UC San Diego’dan bir ekip, organoid tabanlı bir sistemin Amazon yağmur ormanlarındaki petrol sızıntılarının yayılımını modelleyip tahmin edebileceği bir proje önerisiyle dikkat çekiyor.

Bugün itibarıyla, bu biyolojik sistemlerin herhangi bir gerçek “zeka” veya “bilinç” sergilediğine dair hiçbir kanıt bulunmuyor. Gözlemlenen davranışlar, temel düzeyde uyum sağlama, öğrenme ve elektriksel uyaranlara tepki vermenin ötesine geçmiyor. Bilim insanlarının öncelikli hedefi, tekrarlanabilir prototipler geliştirmek, daha büyük ve kararlı nöron ağları oluşturmak ve bu teknolojinin gerçek dünyadaki pratik uygulama alanlarını keşfetmek.

Peki, bu küçük ölçekli, deneysel sistemler neden bu denli büyük etik ve felsefi endişelere yol açıyor? Cevap, içinde bulunduğumuz tarihsel dönemin kendisinde yatıyor. Neuralink gibi şirketlerin insan beynine çip yerleştirme çalışmaları, gen düzenleme teknolojisi CRISPR ve sentetik biyolojideki ilerlemeler, insan ile makine, doğal ile yapay arasındaki çizgiyi sistematik olarak silikleştiriyor. Biyobilgisayarlar, bu bulanıklaşan sınıra yapılan en son ve belki de en doğrudan müdahale olarak görülüyor.

Sonuç olarak, teknoloji ne kadar erken bir aşamada olursa olsun, başlattığı tartışmaların boyutu ve ciddiyeti, geleceğimizi şekillendirecek önemde. Biyolojik hesaplamanın potansiyeli ile insanlık onuru, özerklik ve yaşamın kutsallığına dair temel sorular yakın gelecekte bilim, etik ve politika masalarının en zorlu gündem maddelerini oluşturacak gibi görünüyor. Yolun başındayız, ancak attığımız her adım, tanımlanması gereken yeni bir sınırı işaret ediyor.


İlgili Haberler

Telefondan tablete dönüşüyor, Samsung ilk üç katlı telefonunu tanıttı

haberci

İnternetin en tehlikeli haftası. FBI’dan “Black Friday” uyarısı

haberci

Uydu patlaması uzay teleskoplarının sonunu getirebilir

haberci

Yorum Bırakın

Bu web sitesi deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanır. Bunu kabul ettiğinizi varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası