Derbi Sonrası İçeriden Bir Bakış: Tedesco, Planını, Hayal Kırıklığını ve Geleceği Anlattı
Süper Lig’in 14. haftasında oynanan ve Türk futbolunun nabzını yükselten Fenerbahçe-Galatasaray derbisi, Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda 1-1’lik skorla sona erdi. Maçın ardından düzenlenen basın toplantısında Fenerbahçe Teknik Direktörü Domenico Tedesco, sadece skor tablosunu değil, saha içindeki taktiksel savaşı, oyun planını, yaşanan hayal kırıklığını ve takımının gelişim sürecini tüm detaylarıyla masaya yatırdı.
“Şoka Uğramak Yerine, Şoka Uğratmak İstedik”
Tedesco, maçın genel değerlendirmesine ilk yarıdan başlayarak, 50-50 bir denge olduğunu belirtti. Ancak asıl vurgulamak istediği, takımının bu maçtaki özel oyun planıydı. Normalde alışık olunmayan bir stil benimsediklerini ifade eden Tedesco, “Uzun toplarla oynadık. Biz bunu hep yapmıyoruz. Hatalarımızdan ders çıkartmak lazım” diyerek geçmiş maçlardan örnek verdi. Beşiktaş maçında riskli oyun nedeniyle erken goller yediklerini hatırlatan tecrübeli teknik adam, bu kez farklı bir strateji izlediklerini şu sözlerle açıkladı: “Bugün de rakibi kendi ceza sahasında gömmek istedik ve uzun toplar atıp kontralar yapmak istiyorduk. Planım buydu. Maçta şoka uğramaktansa biz şoka uğratmak istedik.”
Ancak planın mükemmel işlemediğini de kabul etti. Oyuncuların bu talimatı uygulamaya çalıştığını, fakat uzun topları ikili mücadele bölgelerine atmak zorunda kaldıklarını söyledi. Galatasaray’ın ise yüksek seviyeli maçlara alışık olduğunu ve Leroy Sané’nin bireysel becerisiyle attığı gol sonrası skoru korumak için oyunu yavaşlatabildiğini belirtti.
Geriye Düşme Psikolojisi ve Takımın Dönüşümü
Son haftalarda geriye düşülen maçlarda gösterilen tepkiye ilişkin soruya Tedesco, öncelikle geriye düşmek istemediklerini vurgulayarak yanıt verdi. Bu nedenle derbide basit ve dikine oynamayı tercih ettiklerini söyledi. Onun için asıl önemli olanın, takımın nasıl oynadığı olduğunu ifade etti ve takımının geçirdiği dönüşüme dikkat çekti: “8 hafta önce takıma bakınca bu takımın bugün böyle oynamasını hayal edemezdim.”
Ferencváros maçına da değinen Tedesco, rakibini “ülkesinin Bayern Münih’i” olarak nitelendirdi. Galatasaray maçında ise ilk yarıda gol atmayı kimsenin hak etmediğini, ayrıca kendilerinin sayılmayan bir golü olduğunu hatırlatarak, bu tür olayların futbolda yaşanabildiğini ve yoluna devam etmek gerektiğini söyledi. “Ben de istiyorum maçlarda öne geçmek ama önemli olan bundan etkilenmemek ve plana sadık kalmak. Takımımın bu oyunu hoşuma gidiyor” sözleriyle de takımına olan güvenini dile getirdi.
Taktiksel Detaylar: 4-3-3’ün İşleyişi ve Bireysel Mücadeleler
Tedesco, basın mensuplarına adeta bir teknik analiz sunarak, uyguladıkları 4-3-3 sisteminin Galatasaray karşısındaki işleyişini anlattı. Bu sistemde iki “8 numara” ile pres yaptıklarını ve kendi oyunlarını rakibe kabul ettirdiklerini, bunun Galatasaray’ı değişiklik yapmak zorunda bıraktığını öne sürdü.
Oyun içindeki bireysel görevlere de değindi: İsmail Yüksek ve Marco Asensio’nun stoperlere baskı yapması, Edson Álvarez’in ise öne çıkması gerektiğini belirtti. Defansif performansından memnun olduğunu, Galatasaray’ın Sané’nin şutu dışında çok fazla pozisyon ürettiğini hatırlamadığını söyledi. Victor Osimhen ve Barış Alper Yılmaz’ı iyi savunduklarını düşündüğünü ifade etti.
Ancak ilk golü atan takımın avantajlı konuma geçtiğini kabul eden Tedesco, Jayden Oosterwolde’nin öne çıkması durumunda Milan Škriniar’ı arkada tek bırakmak zorunda kaldıklarını ve Osimhen gibi bir forveti birebirde bırakmanın riskli olduğunu ekledi. Tüm bu faktörlere rağmen, takımın genel olarak iyi bir iş çıkardığına inandığını tekrarladı.
“Galatasaray Tam Kadro, Biz Eksiklerle Oynadık”
Tedesco’nun açıklamalarındaki en dikkat çekici ve en dürüst bölümlerden biri, iki takımın kadro durumlarına ilişkin yaptığı değerlendirmeydi. Galatasaray’ın oyunda zaman geçirmek için yere yatmasını futbolda izin verilen bir taktik olarak gördüğünü ve bunun üzerine çalıştıklarını söyledi. Ancak iki takım arasında kıyas yapmaktan kaçındığını, sadece kendi takımına baktığını vurguladı.
Planını anlatırken samimi bir dil kullandığını belirten Tedesco, kadroyu da bu plana göre oluşturduklarını, Youssef En-Nesyri’nin de bu plana uygun olduğunu söyledi. Ardından, maç sonundaki hayal kırıklığını şu sözlerle ifade etti: “Bugünkü maçı kazanabilirdik. Ben ve oyuncularım beraberlik için hayal kırıklığına uğradık.”
Kadro dengelerine getirdiği eleştiri ise oldukça netti: “Kim eksikti Galatasaray’da? Herkes oynadı. Bizde de Sebastian (Szymański) yoktu ve benim için önemli oyuncu ki Sebastian oynasa belki kazanırdık. Benim düşüncem. Bizde de bu eksikti. Biz eksik oynadık. Ben bu durumu sevmiyorum. Onlar tam kadro oynadı ama ben geldiğimde Álvarez, Jhon Durán yoktu bunun için hiçbir şey söylemedim. Bunlar hoş değil.”
“Burada Yaşayan Türkleri Yıllardır Tanıyor Gibi Hissediyorum”
Toplantının son bölümünde daha kişisel ve duygusal bir tona bürünen Tedesco, Türkiye’ye ve Fenerbahçe’ye uyum sürecinden bahsetti. Sadece 85 gündür burada olmasına rağmen, burada yaşayan Türkleri yıllardır tanıyor gibi hissettiğini söyleyerek samimi bir bağ kurduğunu gösterdi.
En önemli şeyin takım ve futbolcular olduğunu, teknik direktörün değil, takımını ve beraber çalıştığı herkesi çok sevdiğini belirtti. Sahip oldukları taraftar desteğinin büyük bir avantaj olduğuna inandığını, bu atmosferde ve deplasmanda oynanan Antep maçındaki gibi bir ortamda herkesi yenebileceklerini düşündüğünü ifade etti.
Takımına verdiği mesaj ise netti: “Plana sadık kalalım, asla hakem kötü, rakip oyuncular yere yatıyor, hava kötü demeyin. Büyük takımın oyuncularıysanız bunu böyle yapmalısınız.” Ferencváros maçında da cezalı oyuncular yerine oynayan futbolcuların yıllardır takımdaymış gibi hissettirdiğini söyleyerek, takım ruhuna ve kolektif mücadeleye vurgu yaptı.
Son olarak, adım adım ilerlediklerini, takım olarak geliştiklerini ve çalışmaya devam etmeleri gerektiğini söyleyen Tedesco, önümüzdeki zorlu Başakşehir maçına dikkat çekerek, böyle bir derbinin ardından oynamanın zorluklarına işaret etti ve basın toplantısını sonlandırdı.
Tedesco’nun bu kapsamlı açıklamaları, sadece bir derbi maçının değil, aynı zamanda yeni görevinde bir takımı inşa etmeye çalışan bir teknik adamın düşünce yapısını, hedeflerini ve karşılaştığı zorlukları anlamak adına önemli bir pencere açtı.