Gazze’deki Esir Cenazesi Teslimi: Süreç, Zorluklar ve Geride Kalanlar
İsrail ordusundan yapılan resmi açıklama, Gazze Şeridi’nde gerçekleşen hassas bir insani operasyona ışık tuttu. Açıklamada, uluslararası insani hukukun temel aktörlerinden biri olan Kızılhaç ekiplerinin, bir cesedin bulunduğu tabutu teslim aldığı teyit edildi. Bu gelişme, bölgedeki en karmaşık ve duygusal yüklü meselelerden biri olan esir ve kayıp cenazelerinin iadesi sürecinde yeni bir aşamayı işaret ediyor.
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) sözcülüğünden yapılan detaylı bildiride, “Kızılhaç’ın sağladığı bilgiye göre, hayatını kaybeden esire ait tabutun teslim işlemi tamamlandı ve söz konusu tabut, şu anda Gazze Şeridi’ndeki İsrail ordusu birliklerinin konumuna intikal ettiriliyor” ifadeleri kullanıldı. Bu ifadeler, operasyonun uluslararası bir kuruluşun aracılığı ve gözetimi altında, belirli bir protokol çerçevesinde yürütüldüğünü gösteriyor.
Konuya ilişkin açıklamalar, İsrail Başbakanlık Ofisi’nden gelen ek bilgilerle daha da netlik kazandı. Ofisten yapılan açıklamada, esir cesedini taşıyan tabutun İsrail sınırına ulaşmasının ardından İsrail ordusu unsurları tarafından resmi olarak teslim alınacağı duyuruldu. Bu teslim alma işleminin, sıradan bir lojistik faaliyet olmayacağı, aksine askeri hahamlık makamının da hazır bulunacağı, dini ve askeri törenlerle harmanlanmış bir merasimle gerçekleştirileceği vurgulandı. Bu durum, İsrail devletinin, hayatını kaybeden askeri personeline ve vatandaşlarına yönelik geleneksel ve dini sorumluluklarını yerine getirme konusundaki kararlılığını yansıtıyor.
Açıklamanın devamında, cenazenin akıbetine ilişkin standart prosedürler paylaşıldı. Buna göre, teslim alınan ceset, nihai ve kesin kimlik teşhisi yapılması amacıyla yetkili adli tıp kurumuna nakledilecek. Buradaki bilimsel incelemeler ve DNA analizleri sonucunda kimliği kesinleşen esirin ailesine, ancak bu sürecin tamamlanmasının ardından resmi bilgi verilecek. Bu adım, olası kimlik karışıklıklarının önüne geçmek ve ailelere en doğru ve acı verici olmayan bilgiyi ulaştırmak adına hayati önem taşıyor.
Bu son teslimat, Gazze Şeridi’ndeki esir cenazelerine dair genel tabloda kritik bir değişikliğe işaret ediyor. İsrail makamlarının planladığı otopsi ve kimlik doğrulama işlemlerinin ardından, teslim edilen cesedin kayıp esirlerden birine ait olduğu kesinleşirse, Gazze’de bulunduğu bilinen 28 İsrailli esir cenazesinden 27’sinin iade edilmiş olacağı anlamına geliyor. Bu durumda, geriye sadece bir esirin cesedinin halen Gazze Şeridi sınırları içerisinde olduğu resmi kayıtlara geçecek. Bugünkü işlem öncesinde, Gazze’de bir İsrailli ve bir Taylandlı esire ait iki cenazenin bulunduğu biliniyordu. Bu son gelişme, listedeki İsrailli esir sayısını bir eksiltmiş durumda.
Operasyonun diğer tarafında ise, Gazze’yi yöneten Hamas hareketinin açıklamaları yer alıyor. Hamas, olayın gerçekleştiği gün içerisinde yayımladığı yazılı bildiride, askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları ile müttefiki Kudüs Seriyyeleri’nin, Gazze’nin farklı bölgelerinde yürüttükleri kapsamlı çalışma ve araştırmalar neticesinde bir esir cesedine ulaştıklarını duyurmuştu. Açıklamada, bu cesedin iade edileceği taahhüdü de yer almıştı. Hamas’ın bu açıklaması, cenazenin bulunma sürecinin arka planına dair bir ipucu verirken, bölgedeki yoğun çatışma ve yıkım koşullarında bu tür çalışmaların ne denli zorlu ilerlediğini de gözler önüne seriyor.
Esir cenazelerinin iadesi meselesi, Hamas ile İsrail arasında varılan ateşkes anlaşmalarının en hassas ve teknik bileşenlerinden birini oluşturuyor. Sürece garantörlük eden Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Katar ve Mısır gibi ülkeler, taraflar arasında yaptıkları arabuluculuk ve değerlendirmelerde, Gazze’deki mevcut durumun bu sürece etkisine dikkat çekmişlerdi. Yetkililer, Gazze Şeridi genelinde milyonlarca tonu aşan devasa enkaz ve moloz yığınlarının, cenaze arama çalışmalarının önündeki en büyük fiziksel engel olduğunu vurgulamışlardı.
Bu engeli daha da karmaşık hale getiren faktörler ise, yoğun bombardımanlar nedeniyle tamamen harap olmuş altyapı, yerle bir olmuş bina ve yapılar ile ağır iş makineleri ve uzman ekipman eksikliği olarak sıralanıyor. Uzmanlar, bu koşullar altında, enkaz altında kalmış cenazelere ulaşmanın ve güvenli bir şekilde çıkarmanın, insani bir operasyon olmanın ötesinde, teknik ve lojistik açıdan büyük bir mücadele gerektirdiğinin altını çiziyor. Garantör ülkeler, bu zorlukların farkında olduklarını ve tarafların iş birliği yapması gerektiğini her fırsatta dile getiriyor.
Sonuç olarak, bir tabutun Kızılhaç aracılığıyla teslimi, görünürde basit bir insani eylem gibi görünse de, arka planında derin bir siyasi gerilim, karmaşık askeri prosedürler, uluslararası diplomasi, dini ritüeller ve ailelerin tarifsiz acıları yatıyor. Geriye kalan son esir cenazesinin akıbeti ise, bölgedeki genel barış ve istikrar sürecinin yanı sıra, onlarca ailenin kalbinde açık kalmış bir yara olarak varlığını sürdürmeye devam edecek.