Türkiye’de Gıda Fiyatlarındaki Çarpıcı Artış ve Asgari Ücretin Açlık Sınırına Erişemeyişi
FAO verileri, Türkiye’deki gıda enflasyonunun küresel eğilimin tamamen dışına çıktığını ve toplumun büyük bir kesiminin geçim krizine sürüklendiğini ortaya koyuyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) güncel verileri, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu gıda fiyatı krizinin boyutlarını bir kez daha ve çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Örgütün yayınladığı verilere göre, Türkiye’deki gıda fiyat endeksi, Eylül 2021’den itibaren geçen süreçte yüzde 583 gibi akıl almaz bir artış göstererek 683.7 puana yükseldi. Bu rakam, sadece bir fiyat artışını değil, temel gıda maddelerine erişimde yaşanan sistematik bir erozyonu işaret ediyor.
Dünya genelindeki tablo ise Türkiye’den tamamen farklı bir seyir izliyor. Aynı dönemde, FAO’nun küresel gıda fiyat endeksi yüzde 2.1’lik bir düşüşle 97.9 seviyesine geriledi. Bu karşılaştırma, Türkiye’deki gıda fiyatlarının son dört yılda dünya ortalamasına kıyasla yaklaşık 7 kat daha hızlı arttığını ve ülkenin bu alanda küresel eğilimden tamamen koptuğunu gösteriyor.
Bu olağanüstü artışın günlük yaşama yansımaları ise en net şekilde mutfak enflasyonu verilerinde görülüyor. Türk-İş’in Kasım 2025 için açıkladığı aylık mutfak enflasyonu oranı yüzde 4.98 oldu. Bu oran, sadece bir ayın rakamı değil, aynı zamanda son 18 yılın en yüksek Kasım ayı mutfak enflasyonu anlamına geliyor. Yani, vatandaşın sofrasını kurmak her yılın aynı dönemine göre hiç olmadığı kadar pahalı hale geldi.
Gıda fiyatlarındaki bu kontrolsüz tırmanış, doğrudan toplumun alım gücünü hedef alıyor. Türkiye’de çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 60’ı asgari ücret veya bu seviyeye yakın gelirlerle hayatını sürdürmeye çalışıyor. Ancak, yıllardır süregelen bir gerçek var: Her yılın ilk aylarında belirlenen asgari ücret, kısa bir süre sonra artan gıda fiyatları karşısında erimeye başlıyor ve açlık sınırının altına düşüyor. Bu, artık yapısal bir sorun halini aldı.
Tarihsel Bir Karşılaştırma: 2016 yılında asgari ücret, açlık sınırının yüzde 92’si seviyesindeydi. Yani, asgari ücretle çalışan bir kişi, temel gıda ihtiyaçlarını karşılamak için gereken tutara neredeyse yetişebiliyordu. Bugün ise bu oran yüzde 74’e kadar gerilemiş durumda. Bu düşüş, asgari ücretin satın alma gücündeki kaybın somut ve ürkütücü bir göstergesi.
Önümüzdeki günlerde başlayacak olan 2026 asgari ücret görüşmeleri öncesinde ekonomistler ve akademisyenler uyarılarda bulunuyor. Prof. Dr. Cem Başlevent, dar gelirli vatandaşların aylık harcamalarının büyük bölümünün gıdaya gittiğine dikkat çekerek radikal bir öneride bulunuyor:
Konunun bir diğer kritik boyutu ise asgari ücretin açlık sınırının altında kalma süresi. Ekonomist Menekşe Yılmaz, asgari ücretin Nisan 2024’ten bu yana tam 21 aydır kesintisiz olarak açlık sınırının altında seyrettiğini hatırlatıyor. Yılmaz’ın yaptığı hesaplamalar, durumun 2026 yılı için de iç açıcı olmadığını gösteriyor:
Sonuç olarak, FAO verileriyle somutlaşan gıda fiyatlarındaki astronomik artış, sadece ekonomik bir gösterge değil, aynı zamanda derin bir sosyal krizin habercisi. Dünya genelinde gıda fiyatları istikrarlı bir seyir izler veya düşüş gösterirken, Türkiye’deki fiyatların küresel eğilimden tamamen kopması, üretim, tedarik, dağıtım ve para politikalarına ilişkin temel soruları gündeme getiriyor. Önümüzdeki asgari ücret görüşmeleri, milyonlarca çalışanın temel gıda ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamayacağını belirleyecek kritik bir eşikte. Uzmanların uyarıları ise açık: Mevcut sistem devam ettiği sürece, asgari ücretle çalışanlar için “açlık sınırı”, ulaşılması gereken bir eşik değil, geride bırakılmış bir hayal olmaya devam edecek.