Sergiledikleri ortak davranış kalıplarıyla dikkat çeken bireyler, çevremizde sıkça karşılaşmaklıkla dikkat çekmektedir. Bu ‘üstünlük’ algısı, bilinçdışı olarak sergilense de, altta genellikle derin güvensizlikler ve geçmiş travmalar yatmaktadır.
Kendlerini üstün gören kişilerin en belirgin özelliklerinden biri, başarılarını sergileme takıntısıdır. Sosyal ortamlarda ve özellikle profesyonel hayatta, konuşmaları domine ederek, kendi fikirlerini dayatarak ve sürekli ilgi odağı olmaya çalışarak kendilerini kabul ettirme çabasına girerler.
Aile ve arkadaş çevrelerinde ise bu durum, örtük bir itaat talebiyle birleşen bitmek bilmeyen bir hayranlık arayışına dönüşür. Ancak bu özgüvenli görüntünün altında, eleştiriye karşı yoğun bir hassasiyet yatar.
Bununla birlikte, kendini öne çıkarma eğilimi de gözlemleniyor. Genellikle ilk konuşan, başkalarının sözünü kesen ve kendi görüşünün en önemli olduğuna inanan onlardır. Bu tek taraflı iletişim tarzı, karşılarındaki kişilerin kendilerini görünmez ve değersiz hissetmesine neden olur.
Kendlerini üstün görenler için “hayır” cevabı neredeyse kabul edilemez. Bir engelle veya reddedilmeyle karşılaştıklarında, öfkelenmeleri ve kontrolü yeniden ele geçirmek için manipülasyona başvurmaları an meselesidir.
Sınırları ve otoriteyi kabul edememeleri, duygusal bir olgunlaşmamışlığın ve kendi değerlerine dair çarpık bir bakış açısının yansımasıdır. Sağlıklı bir takdir ihtiyacının çok ötesinde, en sıradan davranışları için bile sürekli övgü beklerler.
Bu bitmek bilmeyen hayranlık arayışı, çevrelerindeki insanlar için yorucu hale gelir ve dengeli ilişkiler kurmayı imkânsızlaştırır.